30 Ekim 2013 Çarşamba

weird is not weird anymore!!!

çok net hatırlıyodu kız bu cümleyi ilk duyuşunu, weird is not weird anymore!!!, hiç bilmediği bir şehirde gecenin bi saatinde boş yollara rağmen yeşil ışığı bekliyordu, yeşil yanınca uyarmak için çalan kuş sesine alışmaya çalışıyordu bi yandan da... 

...iki bira daha içtiler, çocuk 3 gün sonra başka bi şehire yerleşiyordu, bi daha görüşemezlerdi heralde, taksiye binildi evlere dönüldü. Taksi beklerken kız bir anda, hiç nedenini bilmediği bir şekilde, pipetin içine sıkışmış bir böceğin dünyayı algılayabildiği boyutlarlardan bahsetti ve çocuk sadece gülümsedi. 

hayır bu bir aşk hikayesi değil, entrikalar, mutsuzluklar ve hüzün kokan şarkılar yok bu hikayede çünkü 1 hafta sonra karşılaştıklarında kız çocuğun gitmekten vazgeçtiğini öğrendi. 1 saatlik konuşmayla kız bir dolu korkusundan vazgeçmişken şimdi onu her istediğinde görebilecek olmak inanılmazdı, bu kadar çok şeyi bilen birini tanıdığınızda yollayamazsınız onu hayatınızdan, yazmayı öğrenmeden yazarsınız yani gitmeyişini...

ve çok kısa ama çok dolu bir macera başlar, çocuk anlatır kız dinler, çocuk okur kız düşünür, tek bir cümle üzerine bile günlerce düşünür, yeni anlamlar bulur, heyecanlanır çocuk yine sadece gülümser...

tanıştıkları yerde 2 hafta sonra kız başka arkadaşlarıylaydı. dışarı çıktı kalabalık üzerine üzerine gelmeye başlamıştı nefes almak istiyodu, kapının önünde ayağına bir şey çarptı, tam bir film karesi gibiydi eğildi yerden aldı ayağına çarpan şeyi. bir kitaptı ve üzerinde "nasıl ölüneceğini biliyorsan, nasıl yaşanacağını da biliyorsun demektir" yazıyordu..

çok heyecanlandı kız, ertesi gün ilk işi çocuğa kitabı göstermek oldu, şaşırtıcı olmayacak ama çocuk yine gülümsedi.. beni siz delirttiniz isyanı anlam kazanmaya başlamıştı, artık biliyordu kız onu kim delirtti nasıl delirtti.. senelerdir kendine sorun diye kurduğu her kötü düşüncesinden uzaklaştı kız, kendini affetti, kurtulamadığı eski hikayelerini temizledi. hepsinin sonuna birer gülücük koydu sayfaları kapamadan. çünkü buydu olması gereken.. 

bunu yapması kolay olmadı, ve çok da kolay oldu. çünkü öğrenmişti kolay olması zor oluşundan geliyordu ve zor diye düşünmek de kolay diye bir şeyin varlığından. 

bitmeyen günler oldu, bitmeyen geceler ve kapanmayan benzin istasyonları.. zaman diye bir kavram kalmamıştı zaten. kızın hiç bitmeyen bir inançla zamanın bükülmesine inanması ilk defa işe yaramıştı. bitmeyen haftasonları, hiç geçmeyen bir ay. hiç geçmeyen bir ay ve değişen 10 sene.

değişmeyen tek şey değişimin kendisiyken, kız senelerdir nasıl da hiç bir şeyi değiştiremediğini anladı. Her şey aynıydı ve bu dünyadaki en saçma şeydi, ama yeni evrenini kurabilmesi için gereken şey, o hiç bilmediği şehirde, hiç tahmin etmediği bir yerdeydi.. başka bi şehire gitmek açtırmadı ona yeni sayfaları, başka bir hayatı kurmak iyileştirdi onu.

üç gün sonra gitmedi ama bir ay sonra, tüm kitaplarını, hayatını, koltuğunu evini her şeyini kıza bırakıp çok daha uzaklara gitti çocuk. kızın hep ait olduğuna inandığı yere.

kız yine başarmıştı, tek beden demek tek ruh tek akıl tek bilinç demek değildi, o artık hem burda hem de ait olduğu yerdeydi. çocuk için de aynısı geçerliydi, böylece o da kızın olduğu yerden hiç gitmedi. 'kırılma yaşamak' dedikleri şey ilk defa kırılmak kelimesinin verdiği hüznü, burukluğu vermiyordu. Kırılmışlardı, parçaları paylaşmışlardı. 

ve bu daha hikayenin 1. bölümüydü...