7 Aralık 2011 Çarşamba

şimdi anladım!

senior yılımın ilk günü, ilk dersi "business law" diğer bir deyişle Ticaret hukuku.. ay dünyalar şirini bir kadın hocamız, demez mi bu dersi türkçe yapıcam ve yoklama almıyorum. 220 kişilik derse her hafta 20-30 kişi gidiyormuş aldığım haberlere göre. ben ilk iki hafta gittim yok sonra sarmadı beni. 4 bucuk saat sonra midtermüm var bu dersten ve derse gidenlerden bulduğum bir iki not ve hiçbişi açıklamayan slaytlar dışında elimde var sıfır. kazanılmış haklar, tazminler, nisbi bilmemneler falan.. ay sevmedim kısacası ve a kişisinin b kişisinden satın alıp çürük getirdiği mandalinaların bana kattıgı tek şey çalışırken yediğim, yerken mutlu olduğum çürük olmayan mandalinalar. hukuk okuyanlara acıyorum, hatta acıdığım bir çok insanın hukuk okuyo olması şu sınava çalışırken anlattı bana her şeyi. yazık onlara. onlara sahip çıkalım onlar bizim komşumuzz deddeeciiiiimm!

3 Aralık 2011 Cumartesi

garip..

sen bi daha hiç aşık olamıcaksın cansu..
annem şu cümleyi 3 senedir bıkmadan usanmadan kuruyo ve ben de her seferinde onu haksız çıkarmak istercesine kalbimde kelebeklerin uçuştuğuna inandırıyorum kendimi. kelebekler uçmuyo aslında ölüyo, ve o hissettiğim can çekişmeleri benim kelebeklerimin.
offf daha çok gençsin kimler gelirrr kimler geçer cümlelerini duymaktan bıktığım için kulaklarımı tıkayalı yıllar oldu. çünkü kendime bile inandıramadığım çürük pembe hikayelerimin arkasında üzeri tozlanmış bi roman var..  ve evet ben onu tekrar tekrar okuma isteğimden vazgeçemiyorum. acınası halimin ortada oluşu ve bunu kimse görmesin diye türlü gerizekalılıklarla kapamaya çalışmam daha da acınası yapıyo beni. ama evet en azından hayatıma devam etmek için kolay olanı seçmediğim ortada. aşk kırıntılarıyla açlık bastırmaktansa ölene kadar tok kalırım. (evet ben de aşık ve asi bir ergen iken çok şebnem dinledim)
neyse ne diyodum? evet anne sanırım ben bi daha hiç aşık olamam. çünkü insan aşıkken, çünkü insan hala umutsuzca hayal kurarken gidip bir başkasını düşünemez anne. bundan değil mi senin de hala aynı insanı benim için bekliyo olman? analar kızların tahtını yapar bahtını yapamazmış annecim.. sen de vazgeç artık bu sevdadan o gitti ve bir daha geri gelmeyecek.

15 Kasım 2011 Salı

Yeni Yıl Yaklaştı.

Yine Yazıyorum..
Yazmak Yalnızca Yazmak..
YalınYazmak..
Yanlış Yazmamak..
Yanılmamak Yani..
Yine Yazmak..
Yazı Yazmak..
Yaz..
Ya..
Y!

30 Ekim 2011 Pazar

hani bazen.

hani bazen çok istersin bişeyleri. olmaz der geçiştirirsin sonra. kaptırırsan kendini sonrası sıkıntı çünkü. ama minik anlar olur, saçmasalak sebeplerle saniyeler boyu gözlerinin içine bakarsın.. ki sana saatler gibi gelir o. kırpmasın dersin, nolur gözünü şimdi kırpmasın.. of.

7 Ekim 2011 Cuma

simsiy(ah!)

gözlerin ve sözlerin, ikisi de birbirinden siyah.
baktığını ve konuştuğunu kitlemek gibi kapkaranlık bi odaya.
ve nedendir bilinmez ben kendimi bildim bileli ışıklar açıkken uyuyamam..
bebekliğimden belliymiş seni beklediğim.
beklemişim de ben, o karanlık odalarda uyuyabilmek için
kimse bir daha gelmeyeceğini söylememiş bana.
bak işte orda, evet tam orda, sıçmışım!

26 Eylül 2011 Pazartesi

Karanlıklar uzaklaştı, okul vakti yaklaştı!

sütçünün köşeyi dönmediği, bütün lambaların sönmediği bi dönemdeyiz. gerçi hepsi yanık kalabilir sönmesi gereken tek bir ampul var bu dönemde. neyse. okul açılıyor ve ben yine uyuyamıyorum! komik ama 16. senemde de hala ilk gün heyecanı yaşıyorum. pazartesi günleri 9 saat dersim var ki bu bir işkence aslında ama diğer günlerim daha güzel geçsin diye haftada bir bence buna katlanılabilir. Evet işte ben de aynen böyle düşündüm. Geçen sene aldığım dünyalar güzeli defterime hiçbişi yazamamıştım işte o yüzden pırıl pırıl beni bekleyen sayfaların olduğu bi defter var ve en sevdiğim mavi tonunda bir kalemim! kalem yeni, daha yazmadım ama öyle bir hevesle aldım ki sormayın gitsin. umarım kaybetmem. umarım.

neyse bu kadardı söylemek istediklerim. haa yok aslında söylemek istediğim binikiyüzonbeşmilyon şey var ama dur bi okul açılsın, dur bi şu hevesim bıkkınlığa dönsün. Çünkü sen (yazar burda söylemek istediği şeylere sesleniyor) zaten hep olacaksın. unutulmayacaksın ve klavyeden bu sayfalara düştükçe okunacaksın. tepki bekleme. ses hiç bekleme. yaşam belirtisi? asla.

16 Eylül 2011 Cuma

Böyle güzelim. Falan, filan..

Döndü kız geri. Yine bir şiir olamadı, kafiyeye de uyamadı. Oysa gittiği her yere hemen alışmaz mıydı? Çok uyumlu bi çocuktu, 21 senedir annesi söyler dururdu. "Her hayatı yaşar benim kızım, hepsine uyar hiç zorluk çekmez.." Haklıydı, çünkü kızı dışarıdan göründüğü kadar fena değildi aslında. Her yere, herkese ve her şeye uyum sağlardı. Ah! bi de yemek seçmeseydi. Yine de gördükleri çok güzeldi ve yemekleri seçe seçe tüketti 16 günü. Gelir gelmez: "güneyi ucundan hallettin şimdi sırada biraz kuzey var" diyen babasını da çok özlemişti evet.

Zaman zaman kızardı kız babasına. Amerika dedi kız tamam dedi baba amaaa.. ama yalnız başına.. tamam dedi kız.. sonra ispanya istedi, italya istedi.. hava sıcak olsun dedi kız bi şort bi t-shirt nasılsa oralarda kimse dövmezdi şort giyiyo diye! baba tamam dedi ama yalnız. kız dedi ki bu sefer "hayır yanımda biri olsun.. yemeğimin yanında sangria içerken birileriyle sohbet ediyim baba!" yine tamam dedi babası.. kızının özgürlüğüne zarar getirmeyecek her yeni fikre açıktı zaten..

güzeldi her şey inkar edemedi kız. Çok yoruldu, çok eğlendi ama uçak inerken İstanbula bir kez daha anladı ülkesini, şehrini, insanlarını ne kadar özlediğini... Ve bir kez daha anlayamadı bu toprağın kokusuyla bu şehirlerin tozuyla büyümüş yaşıtlarının yurt dışında hayatlarına devam etmek için nasıl göt ata ata kaçmaya çalıştıklarını ve nasıl da acımasızca kötülediklerini ülkelerini..

Kız kabul etti. Cebinde parası oldukça gezerdi, içerdi, görür huzur bulurdu ama GERİ DE DÖNERDİ! Kızına bu kadar arkadaş bir anneyi, kızı farklı olsun, özgür olsun diye kendinden binbir fedakarlık yapan bir babayı nasıl bırakıp yaşardı ki oralarda.. Zaten ömürdü bu, zamansızdı hayat, bilmeden yaşıyordu o da diğerleri gibi.. ne gerek vardı fazladan keşkelere..

Mutluydu kız, küçük mutsuzlukları, keşkeleri ve özledikleri hep olacaktı. Bunu kabul ederek yaşamaya devam ediyordu ve geçip gidiyordu ama hüzünlü, ama kahkaha dolu, ama yorgun.. Ama güzeldi işte buralarda yaşamak, özlemiş..


18 Temmuz 2011 Pazartesi

gümüşüm kararmadan..

gümüşüm kararmadan aşk mümkün müdür hala?! karardı kolyemin zinciri çok sinirliyim! hani uğur getiricekti bana yaa. içim kadar kara artık o da.. yaprakları aynı parlaklıkta ama.. sanırım hala bir umut var, hayat hala dayan diyo bana.. offf sıkıntı ya! neyse işte..

mutsuzum. gölköydeyim ve mutsuzum. aklım, kalbim, sevdiklerim ve özlediklerim uzaklarda, istanbulda.. ilk defa olmuyo boyle ama genelde her yaz sonu bu hale gelirdim 2 bucuk aylık tatilden sonra olurdu yani.. şimdi ikinci haftam anca bitti ama benim gidesim var hafiften. sanırım artık daha fazla sarhoş olmak istemiyorum ya da daha fazla aramak istemek ve arayamamak.. ki tutamadım yine kendimi kahretsin. pişmanım be günlük.. kendimi rezil ettikçe rahatlıyorum sanki.. istemsiz yapıyorum ama alkol şişede durduğu gibi durmadıkça ben daha çok özlüyorum. o kadar çok oldu ki görmeyeli. ve sanırım o kadar daha çok olucak ki görüşmeyeli. canım yanıyo be günlük..

bir gün daha geçmiş, zaten yılları saymaz.. bu sarhoşlar, bu yalnızlar, kalbi kırık eski dostlar.. ne çok kalp kırmışım ben.. ne acımasız ne salakmışım. yemin ederim azcık içtim bu halim doğuştan benim. bilerek olmadı.. ki neyi anladım bilio musun? ben beni seveni sevemiyorum. o yüzdendir ki şimdi beni hiç sevmeyen bi adamı bu kadar seviyorum!

yine darmadağın olmuş bi yazı. saçlarım gibi, hayatım gibi kalbim gibi. belki bi gün arar. belki bir gün o da içer. gerçi içiyosa ve aklına gelmiyosam aramasını beklemek de saçma. sadece içmek de gerekmiyo tabi. benim her daim aklımda oluşu baya sıkıntı!

26 Haziran 2011 Pazar

şoförün aniden camı açabileceğini anlat onlara..

sanırım bana da yaşayan bir şeyi sevebilme hakkını vermediler.. sevdikçe acı çekmek çünkü bu.. incir reçelini seçmişti kız, benim de bi kolyem var sanırım tek sevdiğim şey o.

çok ağladım bugün filmde.. filmi ikinci izleyişim, nerelerde ne olucaını çok iyi bilmeme rağmen o hale geldim işte.. şimdi de halil sezai dinleye dinleye yazıyorum bu satırları.. neden yazdığımı da bilmiyorum ya.. apartman boşluğunda çığlık atmak gibi bişey.. sesin dönüp dolaşıp, duvarlara çarpıp çarpıp yine senin kulaklarında çınlıyor. seni senden başka duyan yok yani. ya da duyan çok da, neyse işte.. ne de olsa apartman boşluklarına genelde hep tuvalet camları bakar :) (alakasız bi benzetme belki ama, alakalı gözüken hiçbişey yok şu an)

-Bir şeyler söylemem gerekiyor dimi ?
+ Gerekmiyor. Bir şey söylemek sana göre değil. Sen bir şey söylemeden gidersin di mi? Hem de öyle bir gidersin ki, bırak yaşamayı insanın nefes alması bile yarım kalır. Sen o kadar bir şey söylemeden gidersin ki üstüne milyonlarca şey söylenir.


20 Haziran 2011 Pazartesi

ne acı, ne acı insan kendine ne kadar yenik..

Hani insan bazen ne ileri, ne geri tek bir adım atamaz ya..
Birini yanında tutmayı bilmez ama onun yokluğunu da istemez.
Kaybetmeyi göze alamaz ama kazanmak için mücadele etmez.
'Bağlanmaya cesaret edemez ama ondan tamamen kopmayı da beceremez'.
Ne sevilmekten vazgeçer, ne sevmeyi bilir.
Hani çok sonra zaman geçer savrulurlar ya,
O zaman dökülür dudaklardan, itiraf edercesine;

“Ne gözümü alabildim, ne göze alabildim.."

yaktı canımı gece gece.. uyu şimdi kolaysa..

birazdan aricam bekle..

ne zaman bu kadar sessiz ve efendi bi kız oldum bilmiyorum. ne zaman bu kadar sakinleştim. nasıl duygularımı boyle kontrol edebilmeyi öğrendim bilmiyorum. başarılıyım ama sanırım bilinçaltım benim istemim dışında takılıyo da olsa bilinçli yaptıklarım konusunda pek bi sıkıntım yok şimdilik.

çalışmaya başladım. okul zamanı derslere çalışmakla işe gidip gelmek arasındaki o muhteşem farkı gördüm.. beynim yoruluyo lan! ama iş öğreniyorum çok çalışıyorum ve cidden pain-gain arasındaki muhteşem bağlantıyı şimdi daha iyi anlıyorum. aaa babanın yanında mı çalışıosun hebele hobele edenlere gülümsemeyi de öğrendim ben eğer boyle bir şansları ve benimki gibi bi babaları yoksa ne anlatırsam anlataym beni anlamazlar zaten. siz gülmeye devam edin ben de gülücem sonra az kaldı :D

iş çıkışı gördüğüm dostlarım var.. bana büyüdüğümü hissettiren.. mercanla yemek yemek, ahsenle kahveler içip saatlerce sohbet etmek ya da ne biliyim emirlerle içmek.. içmeyi düşündüğüm başkaları da vardı.. şimdi düşündüğüm tek şey bira içerken o biraları burunlarından içeri sokmak.. nıhıa ne diyoduk amaa? "beni siz delirttiniz"

sizin deliliğinize ortak olmuş birinin sizi hayatınızdaki herkesten daha acı delirtmesine kaç puan verirdiniz peki? ben 10 puan verdim. Y*ldız 10 hem de! çünkü delirtenler olmuştu da bıçağı sokup çıkmışlardı genelde.. daha önce hiçbiri ne bıçağı soktuktan sonra aşşağı çekmiş ne de kendi etrafında çevirip içimi parçalamamıştı. bunu da gördük. buna da üzüldük..

ama bilirsiniz ben bir karadul elimde bi bavul duramam yerimde.. gidiyorum az kaldı once ankara.. serayı delice özledim.. bu sıcakta oturup 5 kupa sahlep bile içebilirim onunla peş peşe.. yarım hissediyorum kendimi artık yanımda seray olmadığında umarım hiç gitmez..
aysu var tabii onu göreceğim onu öpeceğim için de çok heycanlıyım :D çünkü aysu benim tüm hüznümü siler çünkü aysu beni çok sever.. ve ben aysuyla hep en güzel kahkahalarımı atarım :D

sonra bodrum var a dostlar.. gecen yaz amerika yüzünden gidemediğim için hala depresyonda olduğum gölköyüm var.. oktayım var orda.. nasıl özledim onunla dertleşmeyi içmeyi sıçmayı! ha bi ara özdereye de gideceum iki üç günlüğüne behlülle selini görmeden olur muuu? olmaz :D

17 temmuzda geri dönüş çünkü tüm bu saydıklarım için sadece 15 günüm olucak ve sonra yine iş başı! sonra yine iş çıkışı gezmeleri.. :) büyüdüm la! ispanya ve italya planımdan bahsetmiyorum şuu an çünkü nazar mazar değer de bi aksilik çıkar die korkuyorum. kesin olan tek şey çok çoook sevdiğim bi arkadaşımla dağıtmaya gittiğim.. domates festivaline katılmadan valenciadan dönmiceğimiz ve çingenelerle birlikte çıplak ayak dans etmeden geri gelmiceim! romanın dar sokaklarında kaybolma hayalim de bir başka yazıma kalsın :D

neyse sonuç olarak seviyosan git konuş abi! ne sevmesi oğlum? ben cansuyu hiç sevmedim ki.. hem sen boşver beni abi, ben cansuya bekle arıcam dedim bekler o..

uzadı bu yazı okuyan olduysa özür dilerim sıkıcı oldu biraz. ama bu bi teşekkür yazısıydı. teşekkürler.


18 Mayıs 2011 Çarşamba

dur dur dur dur yapma öyle! gitmem yanından!

hakkında her şeyi duymak istiyorum
bu aşk diil de nedir?
aklımda hep yine görmek
yine öpmek filaaaannn.

her şeyi tek tek anlat istiyorum
bu aşk diil de nedir?
aklimda hep yine görmek
yine öpmek filan...

nil yazmış yinee.. çok şapşal bu kızın şarkıları ama bende anıları çoktur nille büyüdüm ben her salak kız gibi :D onda da var biraz delilik çünkü.. ama çok sevdim bu şarkısını! seray ve bilge dışında derdimin ne olduğunu bilen yok ve kanımı akıtsalar yine de bilemez kimse.. ama bu haldeyim işte.. Hakkında her şeyi duymak istiyorum ve aklımda hep yine görmekkkk yine öpmeek filaann!!! Kalbim en son ne zaman böyle çarptı ben hatırlamıyorum. ve evet çok çaresizim! :D sanırım ben bunu seviyorum, hayır ben bunu diil onu seviyorumm!!!

senden önce herr şeyi silmek istiyorum!
bu aşk diil de nedir?
aklımda hep yine görmek
yine öpmek filan...

sadece adını duymak istiyorum!
bu aşk diil de nedir
aklımda hep yine görmek
yine öpmek filan..

6 Mayıs 2011 Cuma

ne bu lan!

şanslı masada hissediyorum kendimi. kameralar beni çekiyo, bi anda gülerken bi anda düşen yüzüme insanlar bi yerlerden gülüyo.. ben bi yerlerde içiyorum, ben bi yerlerde gülüyorum ve ben bi yerlerde içim kanaya kanaya ağlıyorum. mevsimler dönünce yaza, pişman bi ben varım buralarda..

pişmanlık... ah sen nasıl bişeysin ben unuttum seni. kimsin ya da kimdin nerden geldin nereye gidiyosun? tıpkı kendimi unuttuğum gibi. yok arayıp ağladığım adam yok. çıkmıyo telefonlarıma konuşmuyo benimle. napıyorum ben, neden her sevdiğim en uzağımda? ne zaman bu hale geldim ben? sanırm sen gittin gideli.. okuyup okumadığından da emin değilim artık. o kadar yoksun ki. o kadar yoksun ki. yoksun ya!

yine çekip gidesim var. burda olmak güzel, burda olmak çirkin.. sen güzel, ben çirkin.. bu bir yalan bu bir ceza.. naptım ki ben sana? adam ol, duy bunu, oku bunu ve bul beni! söyle bana ne yaptım ben sana! ne ne ne ne neeeee ne yaptım ya!


11 Nisan 2011 Pazartesi

herkes gider mi?

en son Ayşe kız için yazmışım.. 5 haftadır da uğramadım buralara, yazamadım bir daha çünkü ilk defa, yazdığım yazı içimi acıtıyor.. nasıl da emindim Ayşemin geri geleceğine.. ne kadar da umutluydum.. ama noldu biliyor musunuz? bugün Ayşe'nin bizi bırakıp gidişinin ilk ayı.. ne de çabuk geçti zaman.. gitti Ayşe kız.. Gözümdeki yaş bitmek bilmiyor.. Caddebostanı ne çok severim ben İstanbuldayım ayaklarım geri geri gidiyo Ayşelere giderken.. ama yapacak pek de bir şey yok bunu biliyo olmanın da beni çok çaresiz kılması ayrı bi dert.. üzerimde hırkası, elimde ojeleri oturuyorum şimdi ekran karşısında.. yaka kısmı, kolları, her yanı mis gibi Ayşem kokuyo, kokladıkça kalbim sıkışıyo ama artık bir şeyleri kabullenmenin zamanı da geldi çünkü o bizim mutsuz olmamızı hiç istemez biliyorum. daha dün konuştuk Binnurla, biz ne zaman birlikte bişeyler yapsak o da geliyo yanımıza, hem artık daha rahat ne yaş derdi var ne eve geri dönme.. ah bakmayın boyle söylediğime kendimizi kandırıyoruz biz.. bizim yanımıza hiç gelemeseydi de yine de o bitanecik anneciğinin kollarında olsaydı.. Hayat işte.. Acı hayat..

2 Mart 2011 Çarşamba

küçük Ayşe, napıyosun bize söyle!!!

21 Ocak 2011 Cuma akşamı.. Kardeşimin doğum günü olmasına rağmen büyük bir bencillikle kendi doğum günümü kutlamak için taksime gidişim.. Vapur iskelesindeyim, saatlere alışık olmayan bünyem acaba kaçırdım mı? saat kaçta acaba? gibi sorularla can çekişirken bakıyorum herkes bekliyo Karaköy vapurunu "aman ohh kaçırmamışım" diye bir sevinç.. bi kız görüyorum saat 7 de taksime gitmeye çalışıyo, voleybolcu, antremanı varmış.. o da beni görünce kalkıp koşuyo bana doğru Cansu ablaaaa diye.. sarılıyoruz.. her istanbula gelişimde görüşmek istediğimiz ama zamanın karmaşasında hiç görüşemediğimiz Ayşemm.. Nilsunun çocukluk arkadaşı, gözümüzün önünde büyüdüler, annelerimizin gözlerinin önünde büyüdük hep birlikte.. sonra ne olduysa oldu Nilsuyla Ayşe darıldı birbirlerine.. annemle Zeyno haftanın minimum 2 günü falan hala birlikteler ama.. çocuklarının kararlarına saygı duyup bu konuya hiç karışmamayı seçtiler.. Nilsu gözümün önünde Ayşe sayıklarken ben de pek sesimi çıkarmadım çünkü biliyorum ki bir gün gelir yine her şeyy düzelir. çocukluk arkadaşlıkları öyle çabuk yıpranmaz. neyse Ayşe beni çok sever bilirim ben de en az onun beni sevdiği kadar severim onu.. aklı başındadır, olgundur, komiktir ve çok güzel Cansu abla der bana :) bütün yol konuştuk Ayşeyle bi ben anlattım bi o anlattı güldük güldük.. çok da güzel güler ayşe!


neyse bir telefon geldi bugün annemden.. sana gündüz söylemek istemedim okulda kötü olma diye ama cansucum ayşe beyin kanaması geçirdi.. ameliyatı çok zordu ama güçlü kızımız şimdi iyi.. sen de sakın korkma tamam mı? cümle kuramadığınız, cümle kurmayı bırak ses bile çıkaramadığınız anlar olur ya hani öyleydim.. 16 yaşında bu yaşadığına mı üzülmeliydim, yoksa genç yaşının onu hemen ayağa kaldırabilecek olmasına mı sevinmeliydim.. bilemedim.. hiç bilemedim..


bu kısmı fazla uzatmak istemiyorum. çünkü yarını da atlattıktan sonra Ayşe kuzum evine dönecek ve bi daha bizi hiç korkutmayacak. bütün duaları okuyup uyuyacak bu gece herkes; hemen iyileşsin ve ben istanbula ilk gidişimde hemen Ayşe'ye koşayım diye..


Seni çok seviyorum Ayşe kız! Seni çok seviyoruz!!!


29 Ocak 2011 Cumartesi

İstiklal Caddesi kadar...

sadece yarım saat tutuştuk el ele, o saat durmadı.. gidiyorum İstanbul, gidiyorum çünkü sen her zaman mağlup ayrılıyosun kendi sınırlarında aşktan.. galip olmanı da hiç beklemedim aslında biliyo musun? sen bana hiç umut vermedin ki, her geldiğimde yağmurunu döktün, gri bulutlarını gittiğim her yere yolladın.. Ankara öyle değil ama seviyo beni, hava ne kadar soğuk olursa olsun sabahları okula giderken üşümeyeyim diye güneşi salıyo üzerime.. ha belki ısınamıyorum ama biliyorum orda istendiğimi..

bu sefer o kadar nefret dolu gitmiyorum ama.. çok özlediğim çok insan gördüm.. bu zamana kadar özlemediğim ama artık arkamda bırakacağım yeni insanlar kattım İstanbul defterine. Ki düşünüyorum şimdi ne kadar özleyebilirim? İstiklal caddesi kadar!

burda yaşarken gitmediğim kadar çok gittim bu sefer Taksime.. Taksim de tanıştı Hürrem Sultanla :) insanları güldürdüm, kendim güldüm, dans ettim eğlendim o yüzden buruk gidiyorum bu sefer birazcık.. ama ben neleri bıraktım burda 15 günlük istanbulu mu bırakamıcam hadi ordan!

gidiyorum İstanbul.. gidiyorum çünkü.. çünkü!

23 Ocak 2011 Pazar

Anne Ben Obsesif Kompulsif Oldum!

"bir duygudurum bozukluğudur. tedavisi zordur çünkü bu insanlar sabit fikirlidir ve içlerinde öyle bir dünya kurarlar ki tutarlılığı karşısında afallarsınız. zararları kendilerinedir." ( http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=3689901)

Ekşi sözlüğü bu yüzden seviyorum işte. Ben göğüsümü gere gere obsesif kompulsifim diyemem arkadaş. Ama çok büyük bir gururla takıntılıyım abi ben diyebiliyorum. Sanırım durumu tıp jargonunda aktarınca sıkıntı oluyor. Neyse ama artık odamdan salona doğru koşup, anneciğim anneciğim biliyo musn ben obsesif kompulsif oldum diyebilirim. Saçma sapan çelişkilerim başladı, demin obsesif kompulsifim diyemem diyodum, şimdi salona koşuyorum!!! ne demiş sevgili yazarlarımızdan biri? bu insanlar sabit fikirlidiir!! burda da çelişmişim kendimle hem sabit fikirliyim diyorum hem de yorumlar güzel ben artık obsesifim diyorum. neyse sonuç olarak ben artık obsesif olduğumu kabullendiğime göre hiç beni kandırmaya çalışmayın. :) bir başka yaklaşım daha var sözlükte hoşuma giden. Sonuç olarak hepsi beni yeni hastalığıma sıkı sıkıya bağlıyo. neden mi? Çünkü ben şiirsel olan her şeyi severim :D

"bu, düşünüldüğü gibi bir bozukluk değil, insanları 'doğruyu' bulma yolunda hatalar yapmaya zorlayan özel bir yetenektir. örneğin, motorsiklete binmiş bir çift aşık düşünün. arkada oturan kadın, 'eğer sevgilim bir daha ki ışıklara kadar bana dikiz aynasından bakmazsa, beni sevmiyor demektir' şeklinde düşünüp, istediği olmayınca da gerçekten kendini motorsikletten atıverir. burada sorgulanan 'sevgi' değil, sevginin obsesif bir koşula bağlanmasıdır. kısaca bozukluk değil şiirseldir obsesif kompulsiflik..." ( http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=3066241)

İşte böyle benim mini mini takipçilerim. Okuyup bitirdiğinizde ne yazmış la bu deli diye sorup okurken geçirdiğiniz zamana lanet edeceğiniz bir yazı yazdım. Siz bu satırları okurken ben de başka şeyler okumakta olucam. Okumak güzel şey hepimizin popisi bir! neyse bayaa saçmaladım, ki saç malanmaz taranır! Uzun uzun yazmak isterdim ama gidip telefonumun koyduğum yerde olup olmadığını kontrol etmem lazım. Sizi seviyorum :)

19 Ocak 2011 Çarşamba

23:10.. 21'e son 50!

benim annem 45 yaşında.. yaklaşık 18inden beri günlük tutar babamla tanışmaları, gezmeleri, tozmaları sevinçleri üzüntüleri ve senelerdir aldığı tüpün fiyatına kadar yazar her şeyi.. yazmış daha doğrusu.. her gün de yazar hemen hemen, 20 Ocak 1990 sayfasında el yazısı bir başka başlamış ama.. işte o yazı;

Bu yarım küçücük sayfaya bizim için çok büyük bir olay yazacağım. 14:00 CANSU'muz geldi! YAŞASIN!! Annesini çok seviyorum. KG: 4 BOY: 52 cm (Babasından 116 cm kısa) ama yetişecek. yer: Şifa hastanesi, KADIKÖY, normal doğum. Oda No: 13

Babası ve ben onu çok seviyoruz. Çok mutluyuz. Kendimi çok yorgun hissediyorum.

evet babam yazmış önce, kendine gelince de annem ufacık bişeyler karalamış o yorgunlukla.. ve ondan sonraki iki hastane gününde de annem sürekli beni ne kadar sevdiğinden ve özlediğinden bahsetmiş. 26 ocak günü Cansu'yu çok seviyorum sadece ben değil babası da onu çok seviyor yazmış.. ah benim canım annem, ah benim canım babam.. hiç hissettirmemezlik yapmadınız ki zaten sevginizi..
babamla çok güldük ama biraz önce okurken.. babasından 116 cm kısa yazmış ya, o zamandan başlamışım seninle dalga geçmeye diyo.. canım benim o olmasa ben böyle olabilir miydim acaba.. dünyaya bin kere gelsem yine annemi babamı değişmezdim hiçbir şeye!

neyse bu kadar duygusallığın peşinden bi kaç şey karalayıp 20 yaşımın son dakikalarını yazarak geçirmek istiyorum. her büyüdüğümü sandığım yaşta, içimde büyümeyen cansu bi yerlerden çıktı geldi.. gitsin istemedim çoğu zaman çünkü pişmanlıklarımla bile gülebilmeyi öğrendim ben.. pişmanlıklarımdan pişman olmamayı onlara gülümseyebilmeyi öğrendim.. keşkeler, belkiler, iyi ki'ler eşitlenseler de, biri öbürüne fark da atsa kabullenmeyi öğrendim.. daha az isyan etmeye başladım.. kendi başıma bir hayatın getirdiği sorumluluklar karşımda bir dağ gibi dururken daha uslu olmaya çalıştım.. ailemi, dostlarımı özledikçe daha bir ılımlılaştım.. yaşadığım tek aşkı geride bıraktığımda.. ve bunun için gülüp ağladığımda kahrolduğumda ya da kahkahalara boğulduğumda, daha iyi bir hayat için çok fazla uğraşmamayı sadece beklemeyi öğrendim kendi kendime.. çünkü hayatın ben bakarken soyunamadığını biliyorum artık. :)

18 bitti, 19 geçti 2'yle başlayanlar mıı aman allahım derken 20 de son 18 dakikasını yaşıyor. 21 olmak nasıldır bilmiyorum.. gelsin bakalım bekliyorum! ve music box'ı çalıştırıp tüm sevenlerime ve tabii ki sevmeyenlerime yolluyorum:


sizi bilmem ama ben karar verdim su gibi duru olup hep akmaya
başka sular tanıyıp çoğalmaya dalgalanmaya taşmaya
son günlerde çok düşünür oldum
zor zamanları çabuk atlatır oldum
yalnız mıyım insanlar içinde arkadaşlarım aşklarım içimde
yara aldım bundan iki yıl önce
hiç susmadım şarkı söyledim günlerce
artık kısa cümleler kuruyorum
sevdiklerim sevmediklerim yanımda
kabullendim 'her şey'i olduğu gibi yola çıktım yarınlara
son günlerde çok düşünür oldum
zor zamanları çabuk atlatır oldum
bakıyorum aynaya her gece içim rahat biraz yorgunum sadece
hayatıma giren herkese yaşanamış herşeye
teşekkürler büyüyorum sizinle...



11 Ocak 2011 Salı

3ü gitti 1i kaldı! kimi gördün izi kaldı :D

kedi kıçını görmüş yara zannetmiş aman! welcome to our hell! o ne oğluuum öyle gün mü olurduu? saat itibariyle dili geçmiş zaman kullanabiliyorum çünkü çok şükür ki 10 ocak pazartesi tamamen geride kaldı! bilkent istedi oldu! dedi kiii: gireceksin o 3 finalee hem de aralıksız! neyse ben biraz acıdım kendime 5,5 saat aralıksız final mi olur dedim ve hepsini 20 dakika önce terkettim.. ee tabi biraz da zeka söz konusu!

offf tabii ki dalga geçiyorum. babamın genlerinden migreni, 6 numara göz bozukluğunu kısa boyluluğu fln almayı becermişim de o zekadan neden kapamamışım biraz bilmiyorum :D neyse o kadar da kötü diilimdir belki. dün annem öyle dedi: sen her zaman böyle ürkek oldun kendine güvenmedin ama biz sana güveniyoruz!

kedi canımı benim! nasıl da ürkek ve masumum!

bugün ağlıcaktım bi ara ciddeen! sabah kahvaltısından sonra 13,30 da başladı final maceram hadi italyancayı idare ettim de linear sınavında gözüm karardı saat 15,30 sıralarında.. çantamdan çıkardığım ekmek parçasını kedi bakışlarıyla hocaya gösterip bi ısırık alabilir miyim diye sordum ve bütün ciddiyetiyle bana hayır dedi! sanki nolurdu ya bi ısırık! sonra yok efendim cansu neden linear derslerine gitmiyo cansu neden bu dersi geçememekten korkuyo!

en son sınavım da ekonomiydi! aman allahım umarım ekonomiyle ilgili son sınavımdır amin! Erinç Yeldn gibi best bir ekonomistten macroya giriş alıyo olabilirim. evet onu siyaset meydanında izleyip eeeee... ıııııı.. eğer makroekonomiyle ne işimiz var bizim diyosanız eeee çıkıp kartopu oynayalım repliklerini tv karşısında kendi kendime yapıp gülebilirim ve evet open notes and open books bir sınav yaptı diye çok sevinmiş ve az çalışmış olabilirim! ama nerden bilirdim ben kitaptan expansionary fiscal policy'i anlatıp bitirine kadar 20 dk tüketeceğimi.. neyse o da bitti ya!!

ben hocalardan not istemekten nefret ederim. geçtiysem geçtim, kaldıysam kaldım daa sırf şirin olıyım diye sınavdan çıkarken Erinç hocaya en şirin gülümsememle umarım bu birlikte son dersimiz olur (yani nolur beni sakın ama sakın bırakmayın) ve sizi artık sadece ziyarete gelirim dedim :D evet dedim napıyım!!?? saat 7 olmuştu açtım gözlerim kararıyodu! söyleyiverdim.. hoca da bana eeeeee.... ıııııı.... bu bu, bu biraz dişçiyle yapılan konuşmaya benzedi sanki dedi ve gülümsedi.. sanırım anlamıştı.. daha doğrusu biliyodu bunun benim 3. sınavım olduğunu! canım benim! kedi canını onun!

eve geldim ölü gibiydim. önce babamı sonra annemi itinayla arayıp ağladım! çok yoruldum öldüm falan fişmekan.. şimdi evdeyim salonda uyumadan önce içimi dökmek istedim! bir film izledim. italya-roma ve amerika- new yorkta geçiyordu. yani benim ömrümün geri kalanını geçirebileceğim biri şehir biri eyalet! evet ya italyada spaghetti yiip, new yorkta mc'e gidebilirim! sanki ikisi de sadece bundan ibaret!! ah cansu ahh! dejenere oluyosun hem beynen hem bedenen!! çok ayıp.. neyse belki acıkmışımdır ondandır bunlar.. affedin!

yarın da erken kalkıp accountinge başlıcam of allahım bitirdin beni BİLKENT! biziz ya parayla okuyan zengin bebeleri.. biziz ya parayı verip geçen aptallar.. o yüzden bu kadar canım çıkıyo 2,5 senede ömrümden 5 sene çaldı (double gidiyo)!! ama yok işte biz BİLKENT BEBELERİYİZ! siz evlerinizde oturup keyfe keder devam zorunluluğu bile olmayan derslerinize gitmeme hakkınızı kullanırken biz geç saatlere kadar oturup yetiştirmeye çalıştığımız, proje ve ödevlerin ardından 8,40 derslerine gideriz ağlaya ağlaya.. ha bu arada bizim okul temsilcimizin jaguarııı var sizinkinde de var mı? HIIIH!

6 Ocak 2011 Perşembe

I'm a weirdo! I'm a creep!

I don't belong here.. bunu söyleyen adama sorarlar nereye aitsin o zaman diye.. sormazlar mı? ama inanın bilmiyorum. gittiğim her yerde bi ait olamama sorunsalı yaşamaktayım. biraz bodrumum biraz istanbul, pek çok ankara ve bir parça amerika.. gittiğim her yere kolay alışan bi insanım çok çabuk severim yaşadığım yerleri.. ondandır ki trafiğiyle canımdan bezdiren istanbuldan da tamamen nefret edemem.. ya da -yüzsüz gibi- iki ay sadece içip uyuduğum bodrum tatillerimden.. ama hep onları bırakıp giderken içimde yeni olana gitmenin heyecanı olur.. ankarada istanbulda bodrum diye ağlanır, bodrumda istanbul ankara okul diye mızmızlanılır.. yazıya başladığımda yazmak istediklerimin geldiğim yerle alakası yok aslında.. size geçen gün başımdan geçen çok minik bir şeyi anlatmak istedim..

bundan bir yıl kadar önce hatta belki bir buçuk yıl ben blog yazmaya karar verdim. bir arkadaşım vardı gerçekten çok farklı.. o ikna etmişti beni.. o kadar çok mızmızlanıyodum ki ona belki de bıkmıştı beni dinlemekten.. oyle bi insandı ki, hani hayatınızda bir ya da iki kere gerçekten görüp vakit geçirmişsinizdir ama aslında her an yanınızda olanlardan daha farklı bir sen'i tanır. rahat rahat dertleşirsin bi derdin olduğunda ararsın en umutsuz olduğun anlarda iki dakika konuşup seni hala güzel olan bişeylerin varlığına inandırır. dersiniz ki uykuya gitmeden önce, bu adam gerçekten haklı.. sessiz bir dosttur, gizli bir dost hatta daha fazlasıyla.. ama vardır bilirsiniz.. sonra çıkar gider bi gün uzaklara dereler tepeler dağlar.. istediği budur çünkü çok uzun süre konuşmazsınız ama hep aklınıza gelir size kurduğu cümleler.. ve bir gün yazdıklarınızı haaala okuyo olduğunu öğrenirsiniz.. siz de onun yazdıklarını takip ediyosunuzdur ama sizinkilerini okuduğuna ihtimal vermemişsinizdir.. a ah okuyo musun diye sorunca da tabii ki okuyorum ben başla dedim sana neden okumayayım gibi bir cevap alırsınız.. sevindirik olma duygusudur o işte yüzünüzdeki.. aslında uzun zamandır konuşmuyosunuzdur ama o hep bi şekilde bilir yine hayatınızda olanları.. o an anlaşılır.. eskisi kadar kötü değilsinizdir artık yazdıklarınızdan onu çıkarabilmiştir karşıdaki.. çünkü eğer öyle olmasa, çünkü eğer gerçekten bir sene öncesindeki gibi dibe batmış olsanız çıkar gelir sanal alemin öbür ucundan..
işte böyledir hayat ve siz bi anda aniden teşekkür etmek istersiniz o insana.. iyi ki vardır Y kare. iyi ki hep okuyacaktır yazdıklarımı.. teşekkür ederim..