23 Mayıs 2012 Çarşamba

hayır yaa!

çok farklı şeyler yazmak için açmıştım sayfayı. bütün gündür internet yoktu, apartmanda kablolar bişiler, internet yokken biz ne yapıyorduk acaba başlıklı bir yazı olacaktı. bir sürü de söyleyecek şeyim vardı. hepsi uçtu gitti. çünkü şu an mutsuzum. evet çok mutsuzum hem de. sen de yazmazsan kim yazıcak. telefonun bi ucunda çığlık çığlığa bağırmak istedim. hayır yazıcaksın diye. teomanın müziği bırakması gibi bir şey bu!! umarım yanlış anlıyorumdur.

17 Mayıs 2012 Perşembe

la la blues

I know that you’ve heard
this old song sung before.

nerden çıktı karşıma bilmiyorum. ders çalışırken karışıktan bişiler çalıyodu youtube. çalışıyorum dediysem bakmayın siz bana kliplere de gidiyo gözüm tabi arada :) çok tanıdık geldi. beynim once bi hatırladı sandı sonra emin olamadı sadece dinledi. nerden hatırladım, neyi hatırladım hala hatırlayamadım :D 
bu arada bu aralar aklıma çok takılan bişey var. anılarımızı hatırlamak için beynimizin özel bir yeteneği varken neden hiç-bir-şeyi unutamıyoruz. hayır çünkü sonra hatırladığımızı sandıklarımızı da yarım yamalak tamamlamaya çalışırken buluyoruz kendimizi. mesela öyle bi oda olsa beynimizde, koyup istediklerimizi oraya kapısını çekip çıksak. sonra odanın yerini unutsak (onu odaya koymadığımız için yerini unutamayız di mi?) ya da anahtarı kaybetsek? olamaz mı, olabilir. ah felek, hayat berbat! saymak istemediğim eller var. olamaz mı, olabilir bence.



yardım et minik beynim. çok zordayım. hem bi kere annem demişti. aklına gelmeyen şeyleri bulmak için fazla düşünürsen ilerde alzheimer oluyomuşsun. ah anne alzheimer olana kadar, kızın erkenden şizofreniye koşuyo haberin yok :D



14 Mayıs 2012 Pazartesi

AŞK!


karnına vuruyodum Selin'in "Egeeee! halacım çabuk gel artık dayanamıyorum beeen!" heyecanlanıp tekmelerle cevap veriyodu Ege de halasına. Ertesi gün iş yerinde geldi telefon, hadi gelin Ege bebek geldi. Nasıl büyük adımlarla gittim hastaneye hatırlamıyorum. O güne dair hatırladığım şeyler kısıtlı, yeşil bir bez içinde bebek odasına getirilen Ege ve onu gördüğüm ilk andan akşama kadar tek kelime etmeden ağlayan Cansu... bir mucizeydi çünkü Ege benim için, hoşgelmişti, gitmeyecekti. Çünkü halalarıyla geçireceği muuuhhhteşem günler vardı Ege'nin. 


4 yıldır Ankara'da yaşıyorum ve İstanbul hiç bir zaman çekici gelmedi geri dönmek için bana. Yaşanmışlıklar, yaşanamamışlıklar ve dahası her gittiğimde yol yol önüme dizilirlerdi. Ama her şey değişti sanki, İstanbul Ege olmuştu benim için. Cumalarımı boş bıraktım bu dönem, daha rahat gidip göreyim diye onu gittim de sık sık nitekim. Ama özlem, ilk defa Ege'de canımı bu kadar acıttı diyebilirim. 11 Haziranda 1 yaşına giriyo benim güzel oğlum, bebekliğimi bilen kuzenlerimin biz sana çocukken bayılırdık sürekli seni görmeye gelirdik lafları daha bi anlamlı ve inandırıcı geliyo artık. Çünkü o kadar minik bir bebeğin, bir yılda size ne kadar iyi geldiğine inanamazsınız.

son 12 günüm Ankara'da, yaz bu sene geç geldi ama önümüzde upuzuuuuun bir tatil var. (çalışmanın en güzel yanı şirketin Egelere çok yakın olması, yazları genelde orda kalıyorum yani :) ) ha bi de temmuzda Bodruma gidiyoruz biz oğlumla! daha minik crocslar, şortlar ve tabii ki en afillisinden deniz oyuncakları almamız gerekiyo. Egem denizle tanışıcak bu yaz. halaları onu da kendileri gibi Gölköy aşığı yapıcak, böylece Ege halasıyla birlikte her yere gelicek...

Bebeklerin diğer adı gerçekten mucize, sizi ufacık şeylerle güldürebilmeleri o minnacık elleriyle size sarılışları, boylarından büyük lokmaları yutmak için verdikleri savaşlar :D Nilsu doğduğunda ben 5 yaşındaydım ve o zamanlarına dair çok az şey hatırlayabiliyorum. Ege benim için yepyeni bir hayatın şekillenmesi demek. bir yıldır egeyi düşünmeden, dilimden düşürmeden yaşadığım gün yok sanırım. "Ege hala de hadi" diye zorlamalarıma dayanamayıp "haaaaaa" diye beni mutlu etmeye çalışan minik kıçlı, yumuş yanaklı ve baldan tatlı bi varlık işte... İyi ki var benim aşkım, ve bana halası olma mutluluğunu her gün yaşatıyo!!!