18 Kasım 2010 Perşembe

Dilsiz oda..

ah şu duvarların bir dili olsa, ah şu duvarlar dile gelip bir konuşsa.. klasik sözlerdir bunlar söylenir her keresinde.. her yaşanmışlık için farklı hikayeler vardır kimsenin bilmediği yaşayandan başka kimsenin hatırlayamayacağı.. benim odamın da duvarları öyle.. bir önceki yazımda odama yabancılaşmamın adım adım beni nasıl ele geçirdiğine değinmiştim ucundan.. bu odada uyumak istemeyişlerim okul bitince buraya dönmek istememem.. ama şu an odamda yazıyorum bunları el mahkum burda yatıcam bu gece, koskoca kız oldum annemle babamın arasında uyuyamam hem babam çok horlar benim :P

odamla barış imzaladık şunun şurasında iki güncük daha burdayım sonra evime dönüyorum. ben gidene kadar birbirimize dayanmayı kabul ettik etmesine de, odama girer girmez cansu karşıladı beni..bana sarılmasıyla birlikte bedenime yerleşmesi bir oldu. hemen kapımı kitledim kimse odaya girip görsün istemedim o beni. çünkü saklı kutulardan çıkmış bi cansunun kimseye bi yararı yok -sadece annemi üzüyo çok-. neyse oturduk biz cansuyla yatağın üzerine elimizde Hot couture yazan bir kutu üzerinde kıpkırmızı bir kalp, açtık birlikte.. içinden kırmızı beyaz güller çikolatalar fotoğraflar konser biletleri masallar mektuplar ve Ben! çıktık.. bir sürü ben hem de mutlu ben gülen ben çocuk ben şımarık ben ağlayan ben kızgın ben.. hepsi bir anda odanın içinde koşturmaya başladılar ama dedim ya kapı kilitli diye kaçamadı yine hiçbiri hepsi kaldı burda benimle.

kalbim sıkıştı okudukça..sinir oldum her şeye.. başlamasına bitmesine gitmesine kalmasına gülmesine ağlamasına.. cansu beni sinir ediyo ben bunu anladım. hayır ya cansunun kadınları tadında gezen bi kız diilim şizofrenik bi vaka falan da değilim çok şükür sadece bunları yazmamın sebebi kendimi görmek.. görmek mi göstermek mi diye sormayın sakın ben günlük de yazarım ama onu kimseye okutmam buraya yazdıklarımı herkes okusun istiyorum nasıl delirdiğimi görün diye :P hayır bi de buraya yazınca açıp bakmak çok kolay..

düşününce şimdi ankarada yazdıklarımla istanbulda yazdıklarım arasında dağlar kadar fark var. iki gün daha böyle gider en fazla sonra zaten ordaki hayatımdaki komiklikler ve gerçeklere dönüş yaptığım anda yaşamaya başladıklarım bu moral halimi değiştirir..

ha değiştirir derken ben bu odadan çıkarken kapımı yine kitlerim.. emziğim kutunun içinde parfüm şişem yastığımın altında bulduğum gibi bırakırım hayalimde.. hiç değişmemiş, hiç dokunulmamış, kimse kimseden gitmemiş, her şey yerli yerinde..


14 Kasım 2010 Pazar

İstanbul..

salona kuruldum. yemek masasında bilgisayarım, koltukların birini yatak yaptım kendime. odamda uyuyamıyorum. başka birinin evine misafirliğe gitmiş gibiyim. senelerdir güldüğüm ağladığım çalıştığım yaşadığım dışarı çıkmadığım odamda valizim var benim yerime. durup durup kapıdan odaya bakıyorum. nasıl dönücem ben bu eve? ne yapmalı bu odayı sevmek için. daha çok seneler var önümde ama yine de için için geri dönüş telaşı kapladı içimi..

hayır, hiç bir sıkıntım yok benim bu evde. annem, babam, kardeşim.. çok mutlu bi aileyiz biz. ellerinden geleni ardına koymaz bizimkiler bizim için. varsa var, yoksa yok. biliriz durmamız gereken zamanları ne gak deriz ne guk! annemin o gıdısına sokulup uyuklamak, babamın keline kondurduğum öpücük nilsuyu ıslak ıslak öpüşlerim ve akabinde yediğim dayaklar mutlu ediyo beni.. ama ne bileyim çok yabancıyım ben buralara..

bu şehire yabancıyımdır belki. sanki hiç yaşamamış gibiyim buralarda. o 17 otobüsünde 2 yılım çürümemiş gibi. İstanbul bırakılıp Ankaraya nasıl gelinir yaa sorusuna çok kolay cevabı verdiğimde insanların şaşırmasını da anlayamıyorum ben.. ve alışamadım hala bu soruya.. ne var zannediyorlar burda bilmiyorum. taksime gidip içmek mi olay? asmalıda, küçük beyoğlunda arkadaşlarla kadeh tokuşturmaksa güzel evet ya da caddeye inip iki yürümek bi yerde kahve içmek gülmek sohbet etmek doya doya.. ya da ne bileyim vapurla karşıya geçmek için kadıkoye gitmek. köprüden kaçmak için.. hayır tabii ki hiç biri çirkin değil bunların. ama insanların bu kadar istanbul delisi olmalarını anlayamıyorum.

çok komiktim cuma günü. minibüsle kadıkoye gittim. kulağımda i pod, yürürken beşiktaş iskelesine ağlamaya başladım.. herkesin bana baktığına yemin edebilirim. çünkü böğürdüm resmen. yazarken yine doldu bak gözlerim. kadıköyde ben vardım, o vardı. her sokakta her anımda önünden geçtiğim her kafede. para çektiğim tüm iş bankası şubelerinde.. :) bilmiyorum. ben buraya dönebilecek kadar cesur değilim artık. hayır bu aşk değil. hayır bu delilik değil. bu ne biliyor musunuz? şu an sevmediğim istanbulun kötü yanlarını göremicek kadar saf ve kör olduğum günlere duyduğum özlem benim.. gözümden akan yaşlar biri için değil, ankara, istanbul ya da biz değiliz beni üzen istanbul birini sevmezsen çekilmezmiş.. ben artık kimseyi sevmiyorum ki.. ben artık kimseyi sevemiyorum ki..

hep bi tanıdık arıyor gözlerim sokaklarla. taksimde caddede kadıkoyde.. baho boş, caddede 16 yaş üstü kimse kalmamış gibi.. ben burda gerçekten ben değilim artık. canım sıkıldığında arayıp öylesine bişeyler yapabileceğim kimse kalmadı benim.. herkesi özlediğim için görüyorum. görev gibi yani. Ankaradan geldim e o zaman dönmeden mutlaka görüşüyoruz! insanların hayatına iki ayda bir katılan bi misafirim artık ben.. uzak şehirde okuyan cesur arkadaşım.. cesur olduğum için mi ankaradayım. hayır arkadaşlarım itiraf ediyorum. ben cesaretli davranamadığım için ankaradayım. ben her kadıkoye gidişimde böyle ağlamamak için ordayım. çünkü orda kimsenin bilmediği cansu istanbuldaki odasında, eski masallarının içinde kaybolup gitti.. çünkü cansu o yüzden o odada durmak istemiyo..

masal demişken...
sizin masalınızı yazdılar mı hiç..
benim bir masalım var.. büyüyünce okunmaktan vazgeçilen kitapların cinsinden..
yaşlanınca da üstündeki tozları üflenip tekrar okunacak cinsten..

3 Kasım 2010 Çarşamba

why do I still care?

umursadığım onca gereksiz şeyin yanında umursamadığım bir dolu gerekli şey var aslında. Bana gelen, gelmeyen telefonlar msnde yazılan saçma şeyler umursadıklarım arasındayken derslerimi hala yeterince umursamıyorum. neden? bilmiyorum dün ilk defa bir arkadaşıma imza atmasını rica ettim.. normalde sadece girmem derslere imza da neymiş? ama oydu beni korkutan 8 saat olursa bırakıyomuşşş diye. efsaneymiş gerçi de. gidiyosa atıversinn!

akşama sınavım var. econ 102!! evet kalmıştım bi daha alıyorum Erinç Yeldan'dan. o kadar güzel özetliyo ki makroekonomiyi dün bi kaç saat bakındım die çalışasım bile gelmiyo ne yalan söyliim. ama yok gidicem bir iki saate kütüphaaneye ve akşam beş buçuuğa kadar çalışıcam söz veriyorum.

hava yine güneşli bugün ve ben yine deli dürtmiş gibi sekiz bucukta kalktım. erken yatıyorum çünkü daha fazla kara gecelere izin vermiyorum istemiyorum üzülmüyorum. siz hangi delinin üzüldüğünü gördünüz bu güne kadar. ha gerçi ben amerikada önce gerçekten bişi oldu da ağlıo sandığım adamın bi anda otobüste kahkahalarla gülmeye başladığını görmüştüm demekki bazen deliler de üzülebiliyo :D

farkındayım başladığımdan beri çok boş konuşuyorumm ama bu benim suçum değil. oturup dolu dolu yazabilicek bi vaktım yokk çok yoğunum :P gerçekten! ama bir gün ben de burda açıcam ağzımı yumucam gözümü. ha bi de her şeye ağlayan ben "öyle bir geçer zaman ki" dizisinde neden ağlayamadığım sorusunun cevaplarını arıyorumm. bulduğumda sizinle de paylaşıcam! kırmızı rujum siyah saçlarım ve elimdeki şarap kadehimle benden gelsin o zaman : "benim olacaksın Mete!" ve deli kadının kahkahalarıı...

1 Kasım 2010 Pazartesi

ben mesela uçarım mesela.. yerlere göklere sığamıyorum!

çocukluğumdan belliydi athena grubundaki gökhana aşkımın beni delirticei :) turuncu saçlarını yediğimmm! 2004 yılında gölköyde bir iskelede güneşlendiğini öğrenip kasetimi foto makinemi kağıdı kalemi alıp koşmuştum yanına. çekingenliğim yüzünden iki kelimeyi birleştirip siz delisiniz ya ben de büyüyünce sizin gibii deliricem diyememiştim. ama ne yalan söyliim yazın konserlerine gider odada kasetlerini dinler delice zıplardım. sonralarda ergenliğin de getirdiği genel bunalımlar sayesinde sadece "yalan" ve "an" şarkılarını dinler oldum. ( hatta dur yazarken açıp dinliim. Fizy kalp cansu) şimdilerde de bayaa eğleniyorum ben mesela uçarım meselaaaa yerlere göklere sığamıyorum diye tepinirken.. yerin hep farklı gökhanım! :D

kendi evime misafir hissettiğim bir hafta sonunu daha geride bıraktık. selinlere kamp kurdum iki gündür. ders çalışıyorum, behlülle tepiniyorum, yemek yioruz gülüyoruz egleniyoruz biz mutluyuz. selinle konuştuk bugün hazırlıktaki minik yurt odalarımızdan beri hiç oturup birlikte ders çalışmamıştık. bugün çok güzeldi. saatlerce kapandık odaya yarı sohbet yarı ders derken 1,44 ettik saati. o hala çiziyo benim pil bitti uyku oncesi son konuşmalar. çok konuştum bugün sevgili günlük. yaklaşık iki saat boyunca çok eskilerden bir arkadaş! la çok konuştum. kendimi anlatmaya çalıştım. içimde kimseye bi nefret yok ki benim.. inandırmaya çalıştım. umarım başarmışımdır geçen geçti, giden gitti elden ne gelir ki.. harcanan seneler bile geriye dönüp bakınca üzmüyo artık beni. son bi haftadır böyleyim neden diye sorr bana...

Ansızın tarifsiz gelir ya o zamanlar sormaya cürretin kalmaz..
Feri soluk niyeti kayıp, dardayım.
Aşk! nefrete ne yakınsın...

Yalnız kendine inkarın, sadece senden kaçarsın
Halin ele verir anlamazsın..

Zaten yoktur sebebi..

bugün hiç sebebi olmayan ama 3 yıldır öyle ya da böyle hayatımda sürüklenen şeyleri temizledim. konuştum anlattım rahatladım ve umarım karşımdaki insana da derin bi oh çektirdim.. ben ki ne kin dolu bi insandım artık kimseye sinirlenmek gelmiyo içimden. gerçekten.. geçen gün kavga ettiğim insanla bile konuşuyorum şu an.. ve ne var biliyo musun? ben mutlu oliim die elinden geleni ardına koymayan anne babama yazık benim kendimi yıpratmam.. onlar kimin için yaşıyo, biz kimler için ne hale geliyoruz.. "işim olmaz benden de güzeli yok" sakiiiinn serdara aşık diilim!

bir haftadır sesi soluğu çıkmayan insanlarla konuştum yine gece gece :) gülümsedim. koyverdim gitti çünkü. ne olursa olsun şaşırmamaya söz verdim. hem zaten cidden hiiiiç vaktim yok ki.. boyunu bosunu gören adam zanneder seni :D

ah şu ortaçgil.. ben bunları kimseye anlatmadım kendimle bile konuşmadım derken ne kadar da sakin.. uykum geldi iyice.. kuru topraklardan bulutlar ülkesine yolculuk vakti sanırım. karmakarışıklığımdan çözülebildiğim tek yer hep söylediğim gibi rüyalarım..

selin hala çizim yapıyo. sürekli bişeyleri silip üflüyo odanın her yeri silgi tozu. behlül sıcacık halının üzerinde o kadar mutlu ki bi ara kendi kendine yanıma geldi başını sakladı kollarımın arasına sevdirdi sevdirdi kendini.. o da bi başka deli.. o da uçuyo mesela yerlere göklere sığamıyo ama sonunda o da bizimle birlikte gözlerini kapıyo geceye.. hayat behlülle bana güzel :D

ha bi de... iyi geceler ikinci evim.. güzel bi haftasonuydu.. başlayan iğrenç haftayla birlikte gerçeklere ve kendi evime dönmem gerekiyo ve artık anlamadığım bi nedenle geri geri gidiyo ayaklarım.. çünkü ben çok yardım etmek istersem bulaşık yıkarım.. çünkü ben kırgınım.. ama ben nolursa olsun çok severim..