27 Aralık 2010 Pazartesi

je veux! istiyorum! mi va! ve dahası...

ah biz kadınlar! hayatımız yoluna girdikçe daha çok istiyoruz. aklımızı takıcak şeyler azaldıkça fazla, daha fazla istiyoruz.. kimseyi bunaltmadan ama kendi kendimize, kendimizle savaşarak.. bu aralar çok duyuyorum okuyorum ve hissediyorum bu olayı! İstemek! birilerini, bişeyleri, zaman zaman daha da içten gülmeyi.. bi yazı okudum paylaşmak lazım.. en çok evet iste buuuu diye bağırdığım yerlerini..

Birinin kadını olmak istiyorum!
Başka hiç kimse tarafından dokunulmamak, konuşulmamak, bakılmamak hatta!
Biraz korunmak, biraz şımarmak...
Bir kaç çeşit yemek yapmak, 'Bestekar' (evet burayı ben değiştirdim) caddesinde sıkı sıkı elini tutmak, belki film izlemek..
küçük ama zor heveslerim var!
Neden mi? Herkesin eli tutulmaz, herkesle film seyredilmez, herkesin kadını olunmaz! çünkü!!
Sabahları uyandığımda “günaydın sevgilim” mesajları görmek istiyorum telefonumda. Gün içinde özlediğim birisi olsun istiyorum. Özlemek istiyorum birini. Çok özlersem dayanamayıp gidip sarılmak istiyorum. Dayanamamak istiyorum!
Birini sevmek istiyorum; hiç kimseyi sevmediğim gibi, biri sevsin istiyorum beni, hiç sevilmediğim gibi...
“Biliyo musun ne oldu?” ile başlayan heyecanlı cümlelerimin sonuna kadar tahammül etsin istiyorum biri bana. Mutlaka ipe sapa gelmez bir şey olmuştur ama dinlesin sonuna kadar.
Birinin elini tutmakla, birinin elini, sıkı sıkı tutmak arasında çok fark var!
Ve ben elini sıkı sıkı tutmayacağımı bildiğim hiç kimseyle Bestekar caddesine gitmeyeceğim!
Heyecanla ve özene bezene olmadıktan sonra kimseye yemek yapmayacağım!
Repliklerin bir anlamı yoksa, kimseyle film seyretmeyeceğim...

işte bu evet işte buuu :) bazen sizin hislerinizi sizden daha iyi anlatanları bulduğunuzda onlara teşekkür etmek istersiniz o haldeyim işte.. bi de bi şarkı var onun da nakaratı beni benden alıyo hemen yazalııııım;

je veux d'l'amour, d'la joie, de la bonne humeur, ce n'est pas votre argent qui f'ra mon bonheur, moi j'veux crever la main sur le coeur papalapapapala allons ensemble découvrir ma liberté, oubliez donc tous vos clichés, bienvenue dans ma réalité !

burda da ablamız aşk istiyomuş sevgi istiyomuş espri anlayışı istiyomuşş.. kim kaybetmiş ki biz bulalım :) ben bi ara bulurum sandım da yine mualllaklardayım..sakinim sessizim kendi halimdeyim.

ama size bir şey söyleyeyim mi? Bu sefer çok istiyorum!

17 Aralık 2010 Cuma

Hayat ceketinden başladı soyunmaya :)

hani bazen bazı şeyleri çok özlediğinizi hissedersiniz ya.. annenizi babanızı kardeşinizi hatta dipdibeyken en yakın arkadaşınızı bile.. bazen alışırsınız onlarsız olmaya, elbet geri sayabilirsiniz günleri.. yeni yıl bir araya getirir belki.. belki bir bayram sabahı ya da ne bileyim sadece öylesine bir haftasonudur sizin özleminizi dindiren..

pekii ya geri sayamadıklarınız.. geçirdiğiniz her gün uzaklaştığınızı hissettiğiniz mutlu sonlar? tek kişilik mutlu son olmaz iki tarafın da mutlu olması lazım ama ya karşınızdaki artık yoksa? sadece yaşayıp siz onu deli gibi sever üzerine titrerken o size herhangi birinden farksız davranıyosa.. böyle durumlarda çözüm nedir bilir misiniz? ben öğrendim, söyleyebilirim: kendi haline bırakın..

kendi haline bırakın çünkü karşınızdaki zaten artık sizi umursamıyodur. istediği şeyleri yerine getirin ve fazlasına girmeyin.. kavga etmeyin de yeter.. arada bir size söyledikleri canınızı yaksın, ya da söylemedikleri.. boşverin.. evinizde odanızda ya da her nerdeyseniz gizlice ağlayın bi yerlerde o bilmesin ama.. bilmesin ki her zamanki gibi offff diyip alaycı gözlerle gözlerini kaydırmasın.. daha fazla ezilmeyin.. sanırım ben öğrenmişim böyle yaşamayı.. ama artık bu da üzmüyo beni.. ha dokunsalar ağlarım, o ayrı.. ama artık didiklemiyorum ya iyiyim şimdilik..

bazı şeyleri boşverdiğinizde nolur bilir misiniz? hayat size beklediğinizden daha iyilerini sunar.. farkında olmadan bir de bakmışsınız her şey çok güzel.. ufacık bir detay yakınlaştırır sizi, iter sırtınızdan hadi hadi bunu yapabilirsin diye.. ve yaptığınızda bir de bakmışsınız her şey gerçekten yaptığınız şeylere değmiş :)

bi de zaman zaman aklınız karışır karışmaz mı.. bi bakış, bir cümle, bir gülücük... ilginç bi duygudur bu.. zamanında atamadığınız çığlıkların içinizden kendiliğinden sönen balon gibi yavaşça çıkmasıdır.. ama bunlara da gülüp geçmeyi öğrenmişsinizdir.. çünkü en yakınınız artık size en uzakken siz zaten her şeyi kaldırabilecek duruma gelmişsinizdir ve işin komik yanı her şeyi anlattığınız insanla akşam bir yemek yiip "hayatın soyunmaya ceketinden başladığını" söyleyememişsinizdir.. çünkü söyleseniz bile yüksek ihtimal o yalnızca sizi dinler gibi yapar hatta belki gerçekten dinler ama bunu hiç önemsemez..

ama olsun.. ne olursa olsun sevmek budur işte.. tünelin sonundaki ışığın geleceğini bilmek gibi.. yanınızdaki gözlerini kapamış uyurken..

3 Aralık 2010 Cuma

haftasonları!

benim için hayat perşembe akşamı başlar.. pazartesi günleri yaşadığım ders yükü ne kadar fazla olsa da bunu unutur ve boş günüm olan cumanın keyfine bakarım. genelde bestekardayım ve geçen cumanın üzerinden tam bir hafta geçmişş! bu akşam birşey yapmak isteyip istemediğimi sorguluyorum şu an koltuğuma kurulmuş vaziyette. geçen haftasonu çok yoğun geçti çünkü 3 gün 3 ayrı koşturmaca.. dinlenmek mi lazım bunun üzerine mi gitmek bilemiyorum..

ceren istanbula gitti 3 gün evimle başbaşayım.. istediğim her şeyi yapabileceğim 3 günüm var önümde. evi kirletmemek kaydıyla! haha.. haftasonu kolik oldum sanırım çok seviyorum yaahu.. bi de şu sınavlar olmasaydı iyiydi. pazartesi lab var çarşamba istatistik ve cumartesi accounting hepsine bi çalışmak lazım gerilimm! of içim karardı GG izlemeliyim sanırımm. xoxo!

18 Kasım 2010 Perşembe

Dilsiz oda..

ah şu duvarların bir dili olsa, ah şu duvarlar dile gelip bir konuşsa.. klasik sözlerdir bunlar söylenir her keresinde.. her yaşanmışlık için farklı hikayeler vardır kimsenin bilmediği yaşayandan başka kimsenin hatırlayamayacağı.. benim odamın da duvarları öyle.. bir önceki yazımda odama yabancılaşmamın adım adım beni nasıl ele geçirdiğine değinmiştim ucundan.. bu odada uyumak istemeyişlerim okul bitince buraya dönmek istememem.. ama şu an odamda yazıyorum bunları el mahkum burda yatıcam bu gece, koskoca kız oldum annemle babamın arasında uyuyamam hem babam çok horlar benim :P

odamla barış imzaladık şunun şurasında iki güncük daha burdayım sonra evime dönüyorum. ben gidene kadar birbirimize dayanmayı kabul ettik etmesine de, odama girer girmez cansu karşıladı beni..bana sarılmasıyla birlikte bedenime yerleşmesi bir oldu. hemen kapımı kitledim kimse odaya girip görsün istemedim o beni. çünkü saklı kutulardan çıkmış bi cansunun kimseye bi yararı yok -sadece annemi üzüyo çok-. neyse oturduk biz cansuyla yatağın üzerine elimizde Hot couture yazan bir kutu üzerinde kıpkırmızı bir kalp, açtık birlikte.. içinden kırmızı beyaz güller çikolatalar fotoğraflar konser biletleri masallar mektuplar ve Ben! çıktık.. bir sürü ben hem de mutlu ben gülen ben çocuk ben şımarık ben ağlayan ben kızgın ben.. hepsi bir anda odanın içinde koşturmaya başladılar ama dedim ya kapı kilitli diye kaçamadı yine hiçbiri hepsi kaldı burda benimle.

kalbim sıkıştı okudukça..sinir oldum her şeye.. başlamasına bitmesine gitmesine kalmasına gülmesine ağlamasına.. cansu beni sinir ediyo ben bunu anladım. hayır ya cansunun kadınları tadında gezen bi kız diilim şizofrenik bi vaka falan da değilim çok şükür sadece bunları yazmamın sebebi kendimi görmek.. görmek mi göstermek mi diye sormayın sakın ben günlük de yazarım ama onu kimseye okutmam buraya yazdıklarımı herkes okusun istiyorum nasıl delirdiğimi görün diye :P hayır bi de buraya yazınca açıp bakmak çok kolay..

düşününce şimdi ankarada yazdıklarımla istanbulda yazdıklarım arasında dağlar kadar fark var. iki gün daha böyle gider en fazla sonra zaten ordaki hayatımdaki komiklikler ve gerçeklere dönüş yaptığım anda yaşamaya başladıklarım bu moral halimi değiştirir..

ha değiştirir derken ben bu odadan çıkarken kapımı yine kitlerim.. emziğim kutunun içinde parfüm şişem yastığımın altında bulduğum gibi bırakırım hayalimde.. hiç değişmemiş, hiç dokunulmamış, kimse kimseden gitmemiş, her şey yerli yerinde..


14 Kasım 2010 Pazar

İstanbul..

salona kuruldum. yemek masasında bilgisayarım, koltukların birini yatak yaptım kendime. odamda uyuyamıyorum. başka birinin evine misafirliğe gitmiş gibiyim. senelerdir güldüğüm ağladığım çalıştığım yaşadığım dışarı çıkmadığım odamda valizim var benim yerime. durup durup kapıdan odaya bakıyorum. nasıl dönücem ben bu eve? ne yapmalı bu odayı sevmek için. daha çok seneler var önümde ama yine de için için geri dönüş telaşı kapladı içimi..

hayır, hiç bir sıkıntım yok benim bu evde. annem, babam, kardeşim.. çok mutlu bi aileyiz biz. ellerinden geleni ardına koymaz bizimkiler bizim için. varsa var, yoksa yok. biliriz durmamız gereken zamanları ne gak deriz ne guk! annemin o gıdısına sokulup uyuklamak, babamın keline kondurduğum öpücük nilsuyu ıslak ıslak öpüşlerim ve akabinde yediğim dayaklar mutlu ediyo beni.. ama ne bileyim çok yabancıyım ben buralara..

bu şehire yabancıyımdır belki. sanki hiç yaşamamış gibiyim buralarda. o 17 otobüsünde 2 yılım çürümemiş gibi. İstanbul bırakılıp Ankaraya nasıl gelinir yaa sorusuna çok kolay cevabı verdiğimde insanların şaşırmasını da anlayamıyorum ben.. ve alışamadım hala bu soruya.. ne var zannediyorlar burda bilmiyorum. taksime gidip içmek mi olay? asmalıda, küçük beyoğlunda arkadaşlarla kadeh tokuşturmaksa güzel evet ya da caddeye inip iki yürümek bi yerde kahve içmek gülmek sohbet etmek doya doya.. ya da ne bileyim vapurla karşıya geçmek için kadıkoye gitmek. köprüden kaçmak için.. hayır tabii ki hiç biri çirkin değil bunların. ama insanların bu kadar istanbul delisi olmalarını anlayamıyorum.

çok komiktim cuma günü. minibüsle kadıkoye gittim. kulağımda i pod, yürürken beşiktaş iskelesine ağlamaya başladım.. herkesin bana baktığına yemin edebilirim. çünkü böğürdüm resmen. yazarken yine doldu bak gözlerim. kadıköyde ben vardım, o vardı. her sokakta her anımda önünden geçtiğim her kafede. para çektiğim tüm iş bankası şubelerinde.. :) bilmiyorum. ben buraya dönebilecek kadar cesur değilim artık. hayır bu aşk değil. hayır bu delilik değil. bu ne biliyor musunuz? şu an sevmediğim istanbulun kötü yanlarını göremicek kadar saf ve kör olduğum günlere duyduğum özlem benim.. gözümden akan yaşlar biri için değil, ankara, istanbul ya da biz değiliz beni üzen istanbul birini sevmezsen çekilmezmiş.. ben artık kimseyi sevmiyorum ki.. ben artık kimseyi sevemiyorum ki..

hep bi tanıdık arıyor gözlerim sokaklarla. taksimde caddede kadıkoyde.. baho boş, caddede 16 yaş üstü kimse kalmamış gibi.. ben burda gerçekten ben değilim artık. canım sıkıldığında arayıp öylesine bişeyler yapabileceğim kimse kalmadı benim.. herkesi özlediğim için görüyorum. görev gibi yani. Ankaradan geldim e o zaman dönmeden mutlaka görüşüyoruz! insanların hayatına iki ayda bir katılan bi misafirim artık ben.. uzak şehirde okuyan cesur arkadaşım.. cesur olduğum için mi ankaradayım. hayır arkadaşlarım itiraf ediyorum. ben cesaretli davranamadığım için ankaradayım. ben her kadıkoye gidişimde böyle ağlamamak için ordayım. çünkü orda kimsenin bilmediği cansu istanbuldaki odasında, eski masallarının içinde kaybolup gitti.. çünkü cansu o yüzden o odada durmak istemiyo..

masal demişken...
sizin masalınızı yazdılar mı hiç..
benim bir masalım var.. büyüyünce okunmaktan vazgeçilen kitapların cinsinden..
yaşlanınca da üstündeki tozları üflenip tekrar okunacak cinsten..

3 Kasım 2010 Çarşamba

why do I still care?

umursadığım onca gereksiz şeyin yanında umursamadığım bir dolu gerekli şey var aslında. Bana gelen, gelmeyen telefonlar msnde yazılan saçma şeyler umursadıklarım arasındayken derslerimi hala yeterince umursamıyorum. neden? bilmiyorum dün ilk defa bir arkadaşıma imza atmasını rica ettim.. normalde sadece girmem derslere imza da neymiş? ama oydu beni korkutan 8 saat olursa bırakıyomuşşş diye. efsaneymiş gerçi de. gidiyosa atıversinn!

akşama sınavım var. econ 102!! evet kalmıştım bi daha alıyorum Erinç Yeldan'dan. o kadar güzel özetliyo ki makroekonomiyi dün bi kaç saat bakındım die çalışasım bile gelmiyo ne yalan söyliim. ama yok gidicem bir iki saate kütüphaaneye ve akşam beş buçuuğa kadar çalışıcam söz veriyorum.

hava yine güneşli bugün ve ben yine deli dürtmiş gibi sekiz bucukta kalktım. erken yatıyorum çünkü daha fazla kara gecelere izin vermiyorum istemiyorum üzülmüyorum. siz hangi delinin üzüldüğünü gördünüz bu güne kadar. ha gerçi ben amerikada önce gerçekten bişi oldu da ağlıo sandığım adamın bi anda otobüste kahkahalarla gülmeye başladığını görmüştüm demekki bazen deliler de üzülebiliyo :D

farkındayım başladığımdan beri çok boş konuşuyorumm ama bu benim suçum değil. oturup dolu dolu yazabilicek bi vaktım yokk çok yoğunum :P gerçekten! ama bir gün ben de burda açıcam ağzımı yumucam gözümü. ha bi de her şeye ağlayan ben "öyle bir geçer zaman ki" dizisinde neden ağlayamadığım sorusunun cevaplarını arıyorumm. bulduğumda sizinle de paylaşıcam! kırmızı rujum siyah saçlarım ve elimdeki şarap kadehimle benden gelsin o zaman : "benim olacaksın Mete!" ve deli kadının kahkahalarıı...

1 Kasım 2010 Pazartesi

ben mesela uçarım mesela.. yerlere göklere sığamıyorum!

çocukluğumdan belliydi athena grubundaki gökhana aşkımın beni delirticei :) turuncu saçlarını yediğimmm! 2004 yılında gölköyde bir iskelede güneşlendiğini öğrenip kasetimi foto makinemi kağıdı kalemi alıp koşmuştum yanına. çekingenliğim yüzünden iki kelimeyi birleştirip siz delisiniz ya ben de büyüyünce sizin gibii deliricem diyememiştim. ama ne yalan söyliim yazın konserlerine gider odada kasetlerini dinler delice zıplardım. sonralarda ergenliğin de getirdiği genel bunalımlar sayesinde sadece "yalan" ve "an" şarkılarını dinler oldum. ( hatta dur yazarken açıp dinliim. Fizy kalp cansu) şimdilerde de bayaa eğleniyorum ben mesela uçarım meselaaaa yerlere göklere sığamıyorum diye tepinirken.. yerin hep farklı gökhanım! :D

kendi evime misafir hissettiğim bir hafta sonunu daha geride bıraktık. selinlere kamp kurdum iki gündür. ders çalışıyorum, behlülle tepiniyorum, yemek yioruz gülüyoruz egleniyoruz biz mutluyuz. selinle konuştuk bugün hazırlıktaki minik yurt odalarımızdan beri hiç oturup birlikte ders çalışmamıştık. bugün çok güzeldi. saatlerce kapandık odaya yarı sohbet yarı ders derken 1,44 ettik saati. o hala çiziyo benim pil bitti uyku oncesi son konuşmalar. çok konuştum bugün sevgili günlük. yaklaşık iki saat boyunca çok eskilerden bir arkadaş! la çok konuştum. kendimi anlatmaya çalıştım. içimde kimseye bi nefret yok ki benim.. inandırmaya çalıştım. umarım başarmışımdır geçen geçti, giden gitti elden ne gelir ki.. harcanan seneler bile geriye dönüp bakınca üzmüyo artık beni. son bi haftadır böyleyim neden diye sorr bana...

Ansızın tarifsiz gelir ya o zamanlar sormaya cürretin kalmaz..
Feri soluk niyeti kayıp, dardayım.
Aşk! nefrete ne yakınsın...

Yalnız kendine inkarın, sadece senden kaçarsın
Halin ele verir anlamazsın..

Zaten yoktur sebebi..

bugün hiç sebebi olmayan ama 3 yıldır öyle ya da böyle hayatımda sürüklenen şeyleri temizledim. konuştum anlattım rahatladım ve umarım karşımdaki insana da derin bi oh çektirdim.. ben ki ne kin dolu bi insandım artık kimseye sinirlenmek gelmiyo içimden. gerçekten.. geçen gün kavga ettiğim insanla bile konuşuyorum şu an.. ve ne var biliyo musun? ben mutlu oliim die elinden geleni ardına koymayan anne babama yazık benim kendimi yıpratmam.. onlar kimin için yaşıyo, biz kimler için ne hale geliyoruz.. "işim olmaz benden de güzeli yok" sakiiiinn serdara aşık diilim!

bir haftadır sesi soluğu çıkmayan insanlarla konuştum yine gece gece :) gülümsedim. koyverdim gitti çünkü. ne olursa olsun şaşırmamaya söz verdim. hem zaten cidden hiiiiç vaktim yok ki.. boyunu bosunu gören adam zanneder seni :D

ah şu ortaçgil.. ben bunları kimseye anlatmadım kendimle bile konuşmadım derken ne kadar da sakin.. uykum geldi iyice.. kuru topraklardan bulutlar ülkesine yolculuk vakti sanırım. karmakarışıklığımdan çözülebildiğim tek yer hep söylediğim gibi rüyalarım..

selin hala çizim yapıyo. sürekli bişeyleri silip üflüyo odanın her yeri silgi tozu. behlül sıcacık halının üzerinde o kadar mutlu ki bi ara kendi kendine yanıma geldi başını sakladı kollarımın arasına sevdirdi sevdirdi kendini.. o da bi başka deli.. o da uçuyo mesela yerlere göklere sığamıyo ama sonunda o da bizimle birlikte gözlerini kapıyo geceye.. hayat behlülle bana güzel :D

ha bi de... iyi geceler ikinci evim.. güzel bi haftasonuydu.. başlayan iğrenç haftayla birlikte gerçeklere ve kendi evime dönmem gerekiyo ve artık anlamadığım bi nedenle geri geri gidiyo ayaklarım.. çünkü ben çok yardım etmek istersem bulaşık yıkarım.. çünkü ben kırgınım.. ama ben nolursa olsun çok severim..


28 Ekim 2010 Perşembe

Girerim Rüyanızaa Hepinizi Yerim Ben!!

Rüyalarımda yapıyorum artık istediğim her şeyi! çok çılgın yöntemlerim var gece yatmadan önce ne konuşursam, ne düşünürsem sonra onu görebiliyorum rüyamda. bilinçaltı olayı falan değil yani bildiğin istediğim şeyleri görmeyi öğrettim kendime. ama bi kere bile okulu başarıyla bitirdiğimi, ya da gölköyün kızgın kumlarından soğuk sularına atladığımı göremedim daha. pek düşünmedim sanırım bunları. yıllardır bitmek bilmeyen bir inatla gördüğüm rüyalar bunlar hep. sanki hayat bana anca rüyanda görürsün zaten der gibi.. yine de mutsuz değilim ama. mutlu olmayı öğrenmiştim ya hani delirirken.
Bazen ya delirmeseydim?! diyorum kendime napardım o zaman.. nasıl yaşardım ki delirmeden. ya hala iiçimde herhangi bir şeye umut besleyebiliyo olsaydım. belki birgünn olurr bu dünyaa durur tadında funda arar şarkılarıyla gezseydim. ya da mazhar abiciimizden benim halaaaa umuduuum vaarr diye dolansaydım. ah sinemim ah şu an okuyosan yine kızıcaksın bana.. ne kadar umutsuz takılıo yine bu casooo diceksin ama yemin ederim üzgün değilim artık.
yeni bi hayat kurdum dedim ya aynen öyle okuluma gidiyorum, çevremdeki insanlarla sohbet ediyorum, haftada bir içiyorum ama valla öyle kötü sarhoş olmuyorum :) behlülle oynuyorum onu çıldırtıp sonra bi de sanki ben de köpekmişimcesine peşinden koşup kovalıyorum falan. hayatım güzel yani.. asla şikayet edemem ki. cerenle konuştuk biraz önce şükrettik kendi kendimize.. sıcacık evlerimiz her iki evimizde huzurumuz neşemiz.. sağlıklı ailemiz birbirlerini seven ebeveynlerimiz var. iyi ki de varlar. ha bize kalan ne geriye bununla mutlu olup elimizden gelenin en iyisini yapmak hacı!
çok dağınık bi yazı oldu bu. ama ben de dağınığm bugün. yarım gün bahanesiyle sabah derslerimi ektim, faturalarımı yatıramadım ve masamın üstü silgi tozu dolu.. onları de temizleyip bi yerden başlamam gerek derslerime. evet istanbula gitmedim çünkü ben.. istanbul gereksiz kalabalıkmış yine. gereksizlikler diyarına bir gereksizlik daha yapıp ben de gitmek istemedim ne yalan soliim şimdi.. zonguldağa gidicektim aslında ama orası da gereksiz sessizmiş halam sıkılırsın şimdi bayramda gel yavruuuuuuuuum dedi =) bi deli de o işte!

24 Ekim 2010 Pazar

ama yok cidden beni siz delirtiyosunuz!

alazlayken de olurdu böyle bazen. saçma sapan şeylere sinirlenip triplere girer saç baş yolana kadar çingeler gibi bağırırdım. sonra o bana çingene deyince bi daha dellenirdim. ama yok bu sefer hem çingeneyim hem sinirliyim hem de sesim çok yüksek! bütün bilkent biri inletmiş olabilirim çığlıklarımla! ama bunlar bi anlık değildi gerçekten hepsi bir birikimdi..
çeşitli sorularım var! empati istiyorm eğer yazımı okuyan birileri varsa nolur bi düşünün. sıkıntıdan patlamak üzereyken ve tüm boşluğunuz üzerinizde küçük sırları izlerken hatta ve hatta son reklamında tatlllıııııı bir uykuya dalmışken sizi birileri gelip uyandırsa? üzerinizde tepinerek sizi gıdıklayarak hadi uyumicaksın uyan uyan uyan dese? hadi bunu en yakın dostunuz dostunuzdan da öte kardeşiniz yapıosa ağzınızı açıp tek kelime etmezsiniz. güler geçersiniz ve yavaşça uykunuzun açılmasına tanıklık edersiniz. peki tam açılmamış uyku bünyeye geri dönerse ve üzerinize saçınıza kıçınıza kafanıza salyalı parmak arası terlikler gelmeye başlarsa ve oyun oynamak için can atan masum bir köpek üstünüze üstünüze atlayıp durursa? ama her yerinize! terlik nereye isabet ettiyse oraya! ya da aynı anda iki terlik atarlarsa naparsınız hadi bi söyleyin delirmez misiniz? peki uyku sersemi söyledikleriniz yüzünden iki senedir istisnasız her şeyinizle dalga geçen bi insan önce gülerek konuşmasına başlayıp sonra da aaaaaa aama yeter artık diosa. suratını asııp sanki tek suçlu sizmişsiniz gibi konuşmayı kesiyosa? aaa yok cidden beni delirtiyolar! ben normalde de sinirliyimdir duygularımın ortası yoktur verdiğim tepkilerin arası hiç yoktur. ama ben bişileri babamın deyimiyle törpülemeye çalıştıkça insanlar hala üstüme geliosa? beni yıllardır tanıyan insanlar verdiğim bu tepkinin çok normal olduğunu düşünücekler bakınız delirmem saçımı yolmam ağlamam bağırmam ama ben bundan daha fazlasını da yapabiliyorum! ve bana bu yüzden mahallenin delisi diyolar! evet savaş açıyorum hadi bakalım! çetin cevize çarpan o minik beyinler! uzak durun benden!

20 Ekim 2010 Çarşamba

Ne de güzel geç kalırım ben öyle..

gözlerimi yeni bir yağmurlu Ankara sabahına açmamla saatin 10,22 olduğunu görmem bir oldu. 8,40 ve 9,40 dersleri itinayla kaçırılmışş ve üstüne üstlük 10,40 dersine de yetişmeme imkan yok! neyse kader kısmet deyip 11,40 a yetişmeye çalışıcam da anacım bu havada da insanın dışarı çıkası gelmiyoki.. dün geceki saçma sapan konuşmalardan sonra yine karışan hayatım ve kafama rağmen bugün ben o okula gideceeeem! olur mu demeyeinn yapacaaaam ha bi de biliyo musunuz tek bir 50 dakika için gidiyorum. her ne kadar derslerini kaçıran bir patates olsam da, tek dersi için okuluna koşacak kadar da sorumluluk sahibiyimdir! yaaalaaan sadece bugün kütüphane yolları taştan da ondan gidiyorum. tek kelimesini anlamadığım istatistik dersinin ödevi var beeelki ona bakarım ya da müzik odasına çıkıp ona bakanlara bakarım. minik köpeğimiz -teyzesiyim- behlülden öğrendiğim birisi yemek yerken yanına git ve kendini acındır bakışlarıyla milletin masasının önüne s.çar pozisyonda oturup soru cevaplarını bekleyebilirim. evet mantıklı. bu okul da delirtti işte beni. köpeklerin hareketlerini uygulayıp başarılı olabiliceime inanıyorum. ama ne demişler inanmak başarmanın karısıdır. saat 10,38 oldu evden 11 de çıkmam lazım e yani 22 dakikam var oley oleyy!!! belki buna da geç kalırsın deli kız?! ne dersiniz bence güzel olabilir!

19 Ekim 2010 Salı

İşte geldim burdayım, ben bu işte ustayım!

hayır usta falan değilim! bildiğin zorlandım yok arka planı pembe yap, baslıkları iki ton koyu seç, yazı renginle arka plan uysun falan.. takıntılıyım çünkü evet! ama ne diyoruz: "beni siz delirttiniz"
bi yıldan fazla oldu bu işe heveslenip başlayalı, yazarsam rahatlarım diyip en siyah şablonu seçerek bayaaa başarılı bir seçim yapmış olduğumu bir yıl sonra tekrar hesabımı açtığımda gördüm! aman allahım o ne karamsarlık o ne mutsuzluk. Etrafımdakiler gerçekten mutsuszluğumu hissetsinler diye elimden geleni yapmışım. facebookuma msn iletilerime yazdığım linkler "hadi beni okuyun ve benim için üzülün" dercesine salakmış! ama büyüyoruz. büyürken deliriyoruz. delirdikçe gülüyoruz.
bu artık deli kızın blogu! öhööm yok yok günlüğü, yok ya blogu blogu! her gün yazamam ama yazdıkça akıllanıcaksam akıllandıkça daha da mutlu olucaksam yazarım da! (başladı çelişkiler) dahilikle delilik arasındayım !! gercekten!! zaten 'darius' arkadaşım her ne kadar msnden kendini soyutlamış olsa da burda hala yazıyor bunu farkettim e pek bi sevindim. buralardayım yani o yazdıkça. hadi bu giriş konuşmamdı. şimdi gidiyorum ev arkadaşım "kk" yı uyandırmalıyım birşeyler yesek iyi olucak.