27 Kasım 2013 Çarşamba

Özlem

111.
özlem, özlediğini sonsuzca özler-
özlemenin sonu da yoktur-
ya kendi sonudur özlem;
ya da, hiç...

ya, hep, zaten vardır - ya da, hiç, zaten olmamıştır.

özlem sonsuz varlığın hiç olmamış yokluğudur;
ya da, sonu gelmeyen hiçliğin hep olacak varlığı...

özlem, ya hep vardır ya da, hiç yok-
ya hiç olmamıştır, ya da olması
hep olmuş...

özlem:hep/hiç..

...demiş Oruc Aruoba

Halamla tanıdım ben özlemi, küçükken Zonguldak özlem demekti benim için, bayramlarda gidelim diye içimden dua ederdim hep, çünkü halamın yanı dünyanın en güzel yeriydi ve babamın büyüdüğü evde koşturmak zamanda yolculuk gibiydi. Büyükbabamın fotoğrafı bi tek zonguldakta vardı, o kadar net o kadar derindi ki, hayatınızda hiç görmediğiniz birini nasıl o kadar sevebilirsiniz ben o zaman anlamıştım.

sonra Elif ablam Bursa'ya gitti okumaya, halamı özlediğim kadar hesapsız özleyemedim onu. çocukluktan ergenliğe geçiş yaptığım dönemdi sonuçta, kıskandım. istanbula geldiğinde tatillerde bize gelip kalmıyo diye küstüm ona, tripler attım :) o da bitirdi ve döndü nihayetinde yanımıza. benim de ergenliğim bitmiş genç bi kız olmuştum sonunda. kuzenlikten kızkardeşliğe geçişimiz o zamandı işte... Artık ona duyduğum özlemin kesinlikle bir tanımı yok.

sonra Alaz Edirne'ye gitti, drama queen olduğum yıllardı benim de :) hayatım karardı, içimdeki aşkla karşı koyamadığım sinir birbirine girdi. hırslarım, mutsuzluklarım, çocukluklarım özlemin en kötü halini çıkardı ortaya. canım yana yana özledim. can yaka yaka özledim. ukalalık işte, hayata dair çok şey bildiğimi sanıyodum, hiçbir şey bilmiyomuşum ya, neyse...

Ankara'ya gittim, yapabilirim, başka bir şehirde okuyabilirim dedim. yaptım da, başka bir okulda olamayacağım kadar mutlu ve hevesliydim okumaya. ilk 3 sene her şey çok güzeldi, özlemlerim, Istanbula kızgınlığımdan çok canımı yakmıyordu. Annem, babam ve Nilsu'nun yokluğu kabus gibiydi ama alışmıştım yavaşça... derken, son iki sene... Ege doğdu, 10 saniyelik videolarla 'abla bak Ege çok büyüdü' diye diye geçirdim o iki seneyi. istanbula adım atmak istemeyen ben sadece Ege için gitmediğim kadar çok gittim o şehire. öyle bir şeydi çünkü benim için özlem, istediği kadar canını yaksın İstanbul, üzerine yürümek zorundaydım.. şimdi o Ege koca adam oldu, spor ayakkabı ve naneli şeker ve bonibon istiyo halasından. şirinlik yapmak için 'halacım' demeyi de öğrenmiş. özlemeyi öğrendiğim kadının, halamın torunu Ege, ve şimdi halamın bana olan o bitmek tükenmek bilmeyen sevgisinin ne olduğunu anlıyorum...  Inanılmaz bir şey, minnacık bir yaratıgın o tek bir halacım deyişini duymak =)

tek tek sayamayacağım kadar çok özledim dostlarımı... annemle babamın bir insanın bu kadar fazla yakın arkadaşı olamaz bence sen normal değilsin dedikleri kadar çok 'yakın' arkadaşım oldu. Hepsiyle farklı şeyler yapıp ayrı tatlar tadıyordum, o zamanlar evrenimi zenginleştirdiğimin, huzurumu böyle sağladığımın bu kadar net farkında değildim de tabi.

sonunda İstanbul almıştı gönlümü almasına da yine gidiyordum, hayaller ülkesine, hayallerimin okuluna. Berkeley bence dünya üzerinde tecrübe edinebileceğiniz en garip yerlerden biri. bence burda olup insanın gerçek kendini bulmaması imkansız. ya da belki imkanlıdır. herkesin benim kadar iyi bir hocası olamaz sonuçta :) neyse yani, ben burda özlem denen şeyin can yakmadığını ve aynı zamanda da çok can yaktığını öğrendim.

ben hayatımdaki herkesi özlemeye alışmıştım, sevdiğim için mi özledim onları bu kadar yoksa özledikçe mi sevdim bu denli bilmiyorum. ama 1 kişiyi daha özlemeye takatim yoktu benim. alıştığım özlemleri bi şekilde idare edebiliyordum yeni bir özleme ne gerek vardı, hem de en ağırından. Şimdi biraz zordayım ne yalan söyleyeyim. sonsuz özlemlerine +1 eklesen ne değişir ki demeyin çünkü ben sonsuza +1 değil sonsuz özlem ekledim. ki özlemenin de özlememekten geldiğini öğrenmiştim aslında :)