16 Temmuz 2014 Çarşamba

modern kölelik!

-eve yakın olsun daha 7. snıfta, okuldan sonra etüdlerine de katılsın tabi öyle bi seçeneği olmalı kesinlikle...
-biz memnun kaldık buradan derece yapan bayaa öğrencisi varmış, sizinkini de yollayın bence hem artık 8. sınnıf şakası yok bu işin.
-x anadolu lisesini kazandı bizim kız/oğlan e çok çalışmıştı ama bu sene sorular zormuş biraz 3. tercihimize girebildik.
-eee liseyi de yarıladı artık kadıkoy en iyisi hem bütün dersaneler oralarda. 
-özel sınıfları varmış bunların, her ay 96 tane özel deneme yapıyolarmış. sonuçlarına göre 787451 tane daha özel test çözdürüyolarmış o yüzden seçtik. 
-968 net yaptı bizimki, hangi üniversiteyi seçse bilmiyo, e tabi bölümde önemli x istiyo ama bu puanla x okusa yazık, biz y den yanayız.
-üni de bitti hayırlısıyla iş bakıyo işte bizimkisi...

hepimizin hayatı! iğrenç eğitim sistemimizin bizi nasıl adım adım çürüttüğü...

size yukarıdaki cümlelerimle modern köleliği özetledim. hayatımızın ennnn güzel yıllarını şıklar içinde boğularak geçirirken aslında hiç okumuyoruz, hiç bişi öğrenmiyoruz. hiç ama ya. sadece daha kalifiye köleler olabilmek için çabalıyoruz. sonrası da işte bok gibi bir ülke, mutsuz köleler, daha fazla sosyal medya daha az ilişki. sevmiyoruz, sevilmiyoruz çünkü o kadar yoğunuz ki, hep o kadar işimiz var ki. bu ve buna benzer çok cümle geziyo ortalıkta. mutsuz cümleler. sevdiğiniz işi yapın, sevdiğiniz şarkıyı dinleyin, dans edin, ya korkmayın, sevmiyosanız da arkanızı dönüp gidin.

Ulan ne yaşadın da bunları yazıyosun daha da demeyin. Sevmek çok şeyi değiştiriyo hepinizden bi tık fazla deneyimledim bunu. 

çimlere oturamazdım, ağaçlara sarılıyorum! Sevin.




1 Şubat 2014 Cumartesi

ma darlinn'

bilen bilir, bilmeyen de şimdi okur; eskiden benim içimde bir canavar uyurdu! evet gerçekten, alkol alınca uyanır telefonumun kontrolunu ele geçirirdi, hackleniyodum resmen kendim tarafından. Sabahları uyanıp telefonuma baktığımda aman allahım!! neyse hatırlayınca bile gerildim bak :D gerçi hiiiiç pişman diilim everything happens for a reason mottosunu benimsediğimden beri hayatın bana nası da güzel olduğunu anlatamam.

ama dün bişey farkettim ve artık bunu yazmam gerektiğine karar verdim! insan ne kadar değişirse değişsin içinde bi yerlerde hapsettiği o canavar bazen çıkıyo! dün yine izin günüydü benim minik canavarımın ve evet, duramadım, yazdım, aman allahım sarhoş oldum ve yine düştü aklıma! hahahahah :D

benim bi sevgilim var çok uzaklarda onu çok özlüyorum, ama öyle böyle diil gerçekten çok özlüyorum! onun beni özlemediğine inandırıp kendimi sevgili tripleri atıyorum, ANKARAMSIN sen benim falan diyorum, kıroluğun dibine vurabiliyorum, şiirler yazabilirim mesela onun için, bu sesimle şarkılar da söylerim! yaşlı kokmak bile onunla güzel olucak, bekliyorum! bu geçen süre zarfında beni unutmasın diye kendini ayır deseler ayırırım, her bi parçamı, evine, arabasına, tablet kabına, çantasına her yere dağıtırım.



A*dını haykırırım buralarda
Y*ere göğe sığdıramadım aşkımızı
S*ensin benim kıymetlim
U*nutursan beni küserim!

ahahah çok eğlendim!

27 Kasım 2013 Çarşamba

Özlem

111.
özlem, özlediğini sonsuzca özler-
özlemenin sonu da yoktur-
ya kendi sonudur özlem;
ya da, hiç...

ya, hep, zaten vardır - ya da, hiç, zaten olmamıştır.

özlem sonsuz varlığın hiç olmamış yokluğudur;
ya da, sonu gelmeyen hiçliğin hep olacak varlığı...

özlem, ya hep vardır ya da, hiç yok-
ya hiç olmamıştır, ya da olması
hep olmuş...

özlem:hep/hiç..

...demiş Oruc Aruoba

Halamla tanıdım ben özlemi, küçükken Zonguldak özlem demekti benim için, bayramlarda gidelim diye içimden dua ederdim hep, çünkü halamın yanı dünyanın en güzel yeriydi ve babamın büyüdüğü evde koşturmak zamanda yolculuk gibiydi. Büyükbabamın fotoğrafı bi tek zonguldakta vardı, o kadar net o kadar derindi ki, hayatınızda hiç görmediğiniz birini nasıl o kadar sevebilirsiniz ben o zaman anlamıştım.

sonra Elif ablam Bursa'ya gitti okumaya, halamı özlediğim kadar hesapsız özleyemedim onu. çocukluktan ergenliğe geçiş yaptığım dönemdi sonuçta, kıskandım. istanbula geldiğinde tatillerde bize gelip kalmıyo diye küstüm ona, tripler attım :) o da bitirdi ve döndü nihayetinde yanımıza. benim de ergenliğim bitmiş genç bi kız olmuştum sonunda. kuzenlikten kızkardeşliğe geçişimiz o zamandı işte... Artık ona duyduğum özlemin kesinlikle bir tanımı yok.

sonra Alaz Edirne'ye gitti, drama queen olduğum yıllardı benim de :) hayatım karardı, içimdeki aşkla karşı koyamadığım sinir birbirine girdi. hırslarım, mutsuzluklarım, çocukluklarım özlemin en kötü halini çıkardı ortaya. canım yana yana özledim. can yaka yaka özledim. ukalalık işte, hayata dair çok şey bildiğimi sanıyodum, hiçbir şey bilmiyomuşum ya, neyse...

Ankara'ya gittim, yapabilirim, başka bir şehirde okuyabilirim dedim. yaptım da, başka bir okulda olamayacağım kadar mutlu ve hevesliydim okumaya. ilk 3 sene her şey çok güzeldi, özlemlerim, Istanbula kızgınlığımdan çok canımı yakmıyordu. Annem, babam ve Nilsu'nun yokluğu kabus gibiydi ama alışmıştım yavaşça... derken, son iki sene... Ege doğdu, 10 saniyelik videolarla 'abla bak Ege çok büyüdü' diye diye geçirdim o iki seneyi. istanbula adım atmak istemeyen ben sadece Ege için gitmediğim kadar çok gittim o şehire. öyle bir şeydi çünkü benim için özlem, istediği kadar canını yaksın İstanbul, üzerine yürümek zorundaydım.. şimdi o Ege koca adam oldu, spor ayakkabı ve naneli şeker ve bonibon istiyo halasından. şirinlik yapmak için 'halacım' demeyi de öğrenmiş. özlemeyi öğrendiğim kadının, halamın torunu Ege, ve şimdi halamın bana olan o bitmek tükenmek bilmeyen sevgisinin ne olduğunu anlıyorum...  Inanılmaz bir şey, minnacık bir yaratıgın o tek bir halacım deyişini duymak =)

tek tek sayamayacağım kadar çok özledim dostlarımı... annemle babamın bir insanın bu kadar fazla yakın arkadaşı olamaz bence sen normal değilsin dedikleri kadar çok 'yakın' arkadaşım oldu. Hepsiyle farklı şeyler yapıp ayrı tatlar tadıyordum, o zamanlar evrenimi zenginleştirdiğimin, huzurumu böyle sağladığımın bu kadar net farkında değildim de tabi.

sonunda İstanbul almıştı gönlümü almasına da yine gidiyordum, hayaller ülkesine, hayallerimin okuluna. Berkeley bence dünya üzerinde tecrübe edinebileceğiniz en garip yerlerden biri. bence burda olup insanın gerçek kendini bulmaması imkansız. ya da belki imkanlıdır. herkesin benim kadar iyi bir hocası olamaz sonuçta :) neyse yani, ben burda özlem denen şeyin can yakmadığını ve aynı zamanda da çok can yaktığını öğrendim.

ben hayatımdaki herkesi özlemeye alışmıştım, sevdiğim için mi özledim onları bu kadar yoksa özledikçe mi sevdim bu denli bilmiyorum. ama 1 kişiyi daha özlemeye takatim yoktu benim. alıştığım özlemleri bi şekilde idare edebiliyordum yeni bir özleme ne gerek vardı, hem de en ağırından. Şimdi biraz zordayım ne yalan söyleyeyim. sonsuz özlemlerine +1 eklesen ne değişir ki demeyin çünkü ben sonsuza +1 değil sonsuz özlem ekledim. ki özlemenin de özlememekten geldiğini öğrenmiştim aslında :)


30 Ekim 2013 Çarşamba

weird is not weird anymore!!!

çok net hatırlıyodu kız bu cümleyi ilk duyuşunu, weird is not weird anymore!!!, hiç bilmediği bir şehirde gecenin bi saatinde boş yollara rağmen yeşil ışığı bekliyordu, yeşil yanınca uyarmak için çalan kuş sesine alışmaya çalışıyordu bi yandan da... 

...iki bira daha içtiler, çocuk 3 gün sonra başka bi şehire yerleşiyordu, bi daha görüşemezlerdi heralde, taksiye binildi evlere dönüldü. Taksi beklerken kız bir anda, hiç nedenini bilmediği bir şekilde, pipetin içine sıkışmış bir böceğin dünyayı algılayabildiği boyutlarlardan bahsetti ve çocuk sadece gülümsedi. 

hayır bu bir aşk hikayesi değil, entrikalar, mutsuzluklar ve hüzün kokan şarkılar yok bu hikayede çünkü 1 hafta sonra karşılaştıklarında kız çocuğun gitmekten vazgeçtiğini öğrendi. 1 saatlik konuşmayla kız bir dolu korkusundan vazgeçmişken şimdi onu her istediğinde görebilecek olmak inanılmazdı, bu kadar çok şeyi bilen birini tanıdığınızda yollayamazsınız onu hayatınızdan, yazmayı öğrenmeden yazarsınız yani gitmeyişini...

ve çok kısa ama çok dolu bir macera başlar, çocuk anlatır kız dinler, çocuk okur kız düşünür, tek bir cümle üzerine bile günlerce düşünür, yeni anlamlar bulur, heyecanlanır çocuk yine sadece gülümser...

tanıştıkları yerde 2 hafta sonra kız başka arkadaşlarıylaydı. dışarı çıktı kalabalık üzerine üzerine gelmeye başlamıştı nefes almak istiyodu, kapının önünde ayağına bir şey çarptı, tam bir film karesi gibiydi eğildi yerden aldı ayağına çarpan şeyi. bir kitaptı ve üzerinde "nasıl ölüneceğini biliyorsan, nasıl yaşanacağını da biliyorsun demektir" yazıyordu..

çok heyecanlandı kız, ertesi gün ilk işi çocuğa kitabı göstermek oldu, şaşırtıcı olmayacak ama çocuk yine gülümsedi.. beni siz delirttiniz isyanı anlam kazanmaya başlamıştı, artık biliyordu kız onu kim delirtti nasıl delirtti.. senelerdir kendine sorun diye kurduğu her kötü düşüncesinden uzaklaştı kız, kendini affetti, kurtulamadığı eski hikayelerini temizledi. hepsinin sonuna birer gülücük koydu sayfaları kapamadan. çünkü buydu olması gereken.. 

bunu yapması kolay olmadı, ve çok da kolay oldu. çünkü öğrenmişti kolay olması zor oluşundan geliyordu ve zor diye düşünmek de kolay diye bir şeyin varlığından. 

bitmeyen günler oldu, bitmeyen geceler ve kapanmayan benzin istasyonları.. zaman diye bir kavram kalmamıştı zaten. kızın hiç bitmeyen bir inançla zamanın bükülmesine inanması ilk defa işe yaramıştı. bitmeyen haftasonları, hiç geçmeyen bir ay. hiç geçmeyen bir ay ve değişen 10 sene.

değişmeyen tek şey değişimin kendisiyken, kız senelerdir nasıl da hiç bir şeyi değiştiremediğini anladı. Her şey aynıydı ve bu dünyadaki en saçma şeydi, ama yeni evrenini kurabilmesi için gereken şey, o hiç bilmediği şehirde, hiç tahmin etmediği bir yerdeydi.. başka bi şehire gitmek açtırmadı ona yeni sayfaları, başka bir hayatı kurmak iyileştirdi onu.

üç gün sonra gitmedi ama bir ay sonra, tüm kitaplarını, hayatını, koltuğunu evini her şeyini kıza bırakıp çok daha uzaklara gitti çocuk. kızın hep ait olduğuna inandığı yere.

kız yine başarmıştı, tek beden demek tek ruh tek akıl tek bilinç demek değildi, o artık hem burda hem de ait olduğu yerdeydi. çocuk için de aynısı geçerliydi, böylece o da kızın olduğu yerden hiç gitmedi. 'kırılma yaşamak' dedikleri şey ilk defa kırılmak kelimesinin verdiği hüznü, burukluğu vermiyordu. Kırılmışlardı, parçaları paylaşmışlardı. 

ve bu daha hikayenin 1. bölümüydü...





19 Eylül 2013 Perşembe

ya olmasaydın?


kaç kere sildim tekrar yazdım bu ilk cümleyi bilmiyorum, sanırım böyle başlamak en iyisi. İlk cümlem garip oldu ve ikinci de aynı yolda. Mesela bugün buraya yazdığım şeyi anlayabilir misiniz? hayatınızda birini hiç bu kadar sevebilir misiniz bilmiyorum ama deneyin nolur. öyle biri düşünün ki anne yarısı dediğiniz bir meleğin canı kanı, peki boyle birini nasıl sadece kuzen olarak görebilirsiniz ki, bizim kuzenlerimizle diğer kuzenlerin oyu bir mi? :D 

öyle birini düşünün ki her şeyiniz olsun, ablanız, arkadaşınız, dostunuz, anneniz, kuzeniniz ve tabii ki PRENSESİNİZ. 

öyle birini düşünün ki öz kardeşinizden bir gram ayırmıyorsunuz, gülüyorsunuz, ağlıyorsunuz birlikte. Ödüllü güneş kremleriyle güneşleniyor o güneşin altında biralar içip her şeye gülüyorsunuz.

öyle birini düşünün ki, onun evine gittiğinizde ondan çok sizin eviniz oluyor onun yaşadığı yer. ondan ne kadar uzaktaysanız o kadar onun yanında olmak istiyorsunuz. Elif ablamın benim için yerini, önemini, anlamını bilmeyen yoktur sanırım. Cansu'yu tanıyorum diyorsanız evet kesin tanıyosunuz Elif ablamı!











öyle birini düşünün ki, dünyanın en güçlü kadınlarından biri! dünyanın en güzel kahkaha atan kadınlarından biri ki öyle güzel gülüyo ki Nezomun kahkaları da aynı anda kulaklarımda oluyo, kimbilir belki de biraz da o yüzden Elif ablam her an gülsün istiyorumdur.

mesela ben yoğurtsuz yapamam, ve koca bir kalıp ezine peynirsiz de.. 1 aydır burdayım ve onlarsız bile yaşamayı öğrendim şimdiden ama Elif ablamsız olmuyo, mesela ailesinden uzak ülkelerde yaşayan insanları düşünüyorum da hiç mi birini bu kadar sevmiyolar? nasıl yapabiliyolar? delirmek üzereyim, pardon zaten beni siz delirtmiştiniz unuttum!! saat farkına alıştım, sevdiğim herkesi özlemeye alıştım, Elif ablamsızlık çok zor be hacılar, bi de yanımıza Nilsuyu verin tamamdır! 

duygulandım! bugün her şeye ağlayasım var. ama en çok da bugün istanbulda olamadığıma ağlamak istiyorum. amaa napıcam ağlamıcam! Ya olmasaydın? böyle bir ihtimal varken sadece bir senecik yanında olamıcam diye ağlamıcam! ya bir ömür birbirimizi hiç tanımasaydık? ya başkasının kuzeni olsaydın? off çok korkunç! COCUYANLAR COCUNANLARI ASLA UNUTMAZLAR ELİF ABLA!!!!!




İYİ Kİ COCUDUUN, İYİ Kİ COĞDUN :D














17 Eylül 2013 Salı

adım adım!

" … yürüme — birlikte yürüme… — Daha ulu bir şey bilmiyorum. — Sevişmek bile, bütün yakınlığıyla, yüceliğiyle, güzelliğiyle; ama, patlayan ve sönen tutkusuyla, heyecanıyla, doyumuyla, birlikte yürümekten daha üstün değil — hele,bir de, birlikte gidilecek bir yer ( bir amaç, bir erek) varsa…
Yürüyüş — 
Ne kavram ama!.. "

Oruç Aruoba 

her sabah uyandığımda deriin bir nefes alıp, güneşin altında şarj ediyorum kendimi. ve bu çok güzel, bu çok anlamlı. çok uzak dediğim her yol yakın gelmeye başladı, gidemem diye düşündüğüm ve gitmediğim her yer çok yakın artık. yürüyün, yürümek çok güzelmiş.

6 Eylül 2013 Cuma

homesickle birlikte gelen ağızla içememe sorunsalı.

sabah sabah bilkent işletme mezunları buluşmasının fotolarıyla uyandım dün, ağlamak istedim. o kadar çok özledim ki heeepsini :( neyse ilk gol oydu sanırım. 1-0 yenik başladım güne daha yatağımdan kalkmadan.

sonra derse gittim, öğle arası oldu ne yielim o mu bu mu derken hadi Türk restoranına gidelim dediler, bi kısmımız gittik, mantı yedim sizin oralarda yediğinizden gram farkı olmayan bir mantı yedim, daha bile güzeldi belki! köfte yediler aman allahım inanılmaz güzel kokuyodu, pide falan geldi, efes pilsen içtiler falan. işte o bana ikinci gol oldu. HOMESICK!

neyse sonra düzeldim, akşam partiye gittim ve yine ağzımla içmeyi unuttum. bişi yapmadım ama valla bak. burda ağzımla içmesem bile telefonumu unutuyorum kimseye bulaşmıyorum en fazla gittim sızdım kanapede, insanlar bana su falan getirdi arada bir yaşayıp yaşamadığımı kontrol etti o kadar. ama benim de sebeplerim var ya durup dururken oyle olmadım kii! 1-mantıdan sonra hiçbişi yemedim hatta hala hiçbişi yemedim 1 saat sonra 24 saattir hiçbişi yemeyen insan olucam. 2- 6 saat dersim vardı ki sanmayın dersler 50dk aralar 10 dk, hayır 3saat+3saat o üç saatin içinde biyerlerde 15dk ara veriolar saolsunlar. 3- birazcık özlem başladı, minnacık ama. 4- bi de tabii ki bunların hepsi bahane gereksiz içtim. ahahah olsun bak bu sabah iyiyim. böyle işte.